Paylaş
Geçen hafta Kanada’daki bir arkadaşım “yapay zekâ” ile ilgili uzun ve çok ilginç bir makale yolladı.
Makale “dar yapay zekâ” ve “genel yapay zekâ” aşamalarını takiben ”süper yapay zekâya” sanılandan çok daha çabuk geçileceğini iddia ediyor. Bunun da dünyadaki pek çok şeyi değiştireceğini öngörüyor.
Süper yapay zekayı şöyle tanımlıyor: “bilimsel yaratıcılık, genel akıl ve sosyal beceriler dahil olmak üzere hemen tüm alanlarda en zeki insandan daha zeki”.
Aynı günlerde Antalya’da devam eden Startup Turkey toplantısında da Türkiye’deki teknoloji şirketi girişimleri ele alınıyordu. Bu arada toplantı on line olarak Pozitif Tv’den izlenebiliyordu.
Son dört beş yılda kurulup piyasa değeri 10 milyar doların üzerine çıkan Uber, Snapchat, Dropbox gibi sekiz şirket varmış. Altmış beş şirket ise 1-10 milyar dolar bandında yer bulmuş. Bu şirketlerin çoğu Amerikan, bir kısmı Çinli ve Hintli...
Evet, bir teselli noktası arıyorsak şu var: Bu şirketlerin arasında bir Alman, ya da bir İsviçre şirketi yok mesela. Sadece biz değiliz olmayan.
Gerçi o sıralarda Ankara başka havadaydı. Faiz sebep midir yoksa sonuç mudur sorusunu tartışıyordu. Tartışılacak bir şey varmış gibi!
Ülkedeki onca üniversitenin onca ekonomi bölümünün gıkı çıkmadı, o ayrı… Merkez Bankası Başkanına çaka çaka yürüdü fikir alışverişi! Ankara’nın bu halleri gerçekten hayret verici…
Çoktan halledilmiş olması gereken konular durup durup tartışmaya açılıyor. Teoriye teoriyle değil de üstünkörü itirazlar yapılıyor. Çok seviyorlar atıp tutmayı!
Aslında Türkiye’nin bir yüzü buraları çoktan aşmış durumda. O yüz dünyayı izliyor, küreseli/yereli birlikte yakalamaya çalışıyor, mal alıyor, mal satıyor, hizmet üretiyor, rekabete cevap veriyor, araştırma geliştirmeye fon ayırıyor, bilimselliği önemsiyor, herşeye rağmen sağduyusunu, soğukkanlılığını korumaya çalışıyor…
Bu yüz adeta Türkiye’yi taşıyor. Yapay zekâya kafa yoruyor, teknoloji girişimciliğine heves ediyor. Uygun iklim kolluyor.
Sonra bir bakıyorsunuz Ankara birden başlı başına bir iklim bozan olarak ortaya çıkıyor. Zamanı geri sarıyor. Türkiye’yi taşıyan yüze ayak uydurmak yerine yeni yeni belirsizlikler yaratıyor.
Gündemi alakasız yerlere taşıyor. Dünyanın geçtiği nazik sürecin farkında değilmiş gibi kendi bildiğini okuyor. Bu tarzı da değiştirecekmiş gibi durmuyor.
Bu enerji ve vakit kaybının bedelini ileride hep birlikte ödeyeceğiz ne yazık ki!
Paylaş