Paylaş
İzmir ülkenin üçüncü büyük kenti olmaktan öte hakkında çokça konuşulan, yazılan bir kent.
Faşistlikle suçlandığı da oluyor. Abartılı güzellemeler aldığı da.
Bu kentte yaşayan ve bu kenti seven biri olarak İzmir’e bakışım ne kadar sağlıklı diye düşünüyorum bazen. Algıda seçicilik yapıyor muyum? Görmezden geldiğim şeyler var mı? Farkına varamadığım, gözümün alıştığı şeyler?
O zaman yüzümü güvenilir dost gözlere dönüyorum. “Anlatın bakalım siz nasıl görüyorsunuz buraları?” diye soruyorum.
En son iki yıl önce yapmıştım. Bu yıl, seçim yılı diye midir nedir, yeniden sormak istedim. İşte sorduğum kişiler ve aldığım cevapların ilk bölümü:
Eylem Temur - Facebook’taki Okunası Kitaplar grubu sayesinde tanıdığım dost insan. Edebiyata meraklı. Güzel hauki yazıyor. İzmir’de çalışıyor. Şahane bir çocuk annesi…
“Haritayı açtık önümüze, yer beğeniyoruz. Ülkenin en kuzeydoğu ucundayız, bizden sonrası Batum. Parmağımız en batıya gitti, İzmir dedik. Babam 77'de Seferihisar'da devrimci bir kampa gelmiş, o kadar İzmir görmüşlüğümüz.
Babam atamasını istedi, ben Ankara'ya okuluma döndüm. Yıl 96. Taşındılar, arkadan ziyarete geldim. Nasıl bir merak! Geldim, gri, puslu bir şehir! Kollarım düştü. Ha gayret eve gidiyorum...
Sonra renklendi şehir, ya da ben İzmir oldum. Geçtiğim, yaşadığım neresi varsa olduğu yerde kaldı. Arapsaçı, şevket-i bostan zamanını bilir oldum. Zeytin kırmayı, yağını sıktırmayı, bir dilim limon ve kekikle süsleyip ekmek banmayı sevdim. Balkonda yaşamayı becerdim. Efil efil imbatına aldırmadan uçuşan etekler giymenin rahatlığına alıştım. Velhasıl İzmirliyim.”
Ömer İzgeç – Facebook sayesinde tanıdığım genç yazar. En son Bozadam romanıyla epey ses getirdi. Amerika’da yaşıyor.
“İzmir önce uzaktan tanıdığım, sonrasında yanlarında kendimi kadim bir dost meclisinde hissettiklerimin kenti. Dolu dolu edebiyat sohbetlerinin, bunun muhatabı güzel insanların, fevkalade sebze yemeklerinin ve Nuray’ın bitki çayının kenti.
İzmir, her bir yanını ele geçirmiş grinin en az yakıştığı şehirlerden; bu nedenle benim için bir yeni ‘keşke’ de aynı zamanda.”
Tayfun Topraktepe – Tam bir kitap kurdu ve yazı insanı. İyi dost. İstanbul’da yaşıyor.
“İzmir denince aklıma üç şey gelir; yürüyüş, yorum ve asansör... İzmir benim için lacivertten siyaha, siyahtan maviye dönen bir renktir. Bir ömrün en romantik kısmı; neş’enin, hüznün, umudun, kavganın, aşkın ve öfkenin varlık bulduğu bir kenttir.
İzmir bazen Hilal Kavşağı’dır, illaki yollar kesişir dostlarla sokaklarında. Bazen de Bornova ve Alsancak Garı’dır, yüzyıl geçse de birleşemez sevgililer. İzmir, yaşattığı tüm güzelliklerin bedelini gün gelir ister. Bu kimi zaman tutkulu bir aşk, kimi zaman da kederli bir ayrılıktır.
Keder ve aşk;
Ebedi öğretmenlerimiz.”
Eylem ve Ömer’in gri vurgusu bende o kadar güçlü değildi mesela. Ayar vereceğim.
Tayfun lacivertten siyaha, siyahtan maviye demiş. O gözle de bakacağım artık.
Şu bir gerçek… İzmir’in yazı yazdıran bir yüzü var. Ömer bile ta oralardan yazdı ya. Hele o “keşke”si beni tam yüreğimden vurdu.
Paylaş