Paylaş
Fed tutanakları konusu bir Pazar yazısı için hiç uygun değil mesela. Bir Cumartesi yazısı içinse ehhh...
Malum, Pazar yazısı diye bir şey var. Daha hafif, daha keyifli, daha ziyade iyilikleri gören, “doğru ya, bugün Pazar” dedirten yazılar...
Cumartesi de Pazar yarısı sayılır.
Peki o zaman, nereden çıktı bu Fed Tutanakları derseniz, hikaye şu:
Uzak ülkelerden birinde, yani Amerika’da, kelli felli bir adam yaşarmış. Ağırbaşlı, aksakallı, bilge bir kişilik olan bu adam bir gün oranın bütün bankalarının patronu olan FED’in Başkanı olmuş. Başkan arkadaşlarıyla sık sık toplanır dünyanın halini konuşurmuş.
Fakat şanssızlık o ya, bizim adam göreve geldikten bir yıl sonra ekonomiden pis kokular gelmeye başlamış. İlk önce oralı olmamış bizim aksakallı... Ama sonra devreye girmek zorunda kalmış. Piyasa denen bir dev varmış. O susuz kalmışmış meğer. Bizimki muslukları bir güzel açmış.
Avrupa ve Uzakdoğu’daki başkan dostları da destek vermişler bu harekete. Onlar da gevşetmişler muslukları. Gözleri hep bizim aksakallıdaymış.
Ortalık sakinler gibi olmuş. Ama sonra “Başkan musluğu biraz daha aç, biraz daha aç” sesleri yükselmeye başlamış. Dev bir türlü doymuyormuş. O arada dört koca yıl geçivermiş.
En sonunda adam deve 2015 yılına kadar sana bol su veririm ama sonrasına karışmam gibilerinden bir şey demiş. “Tamam, nasılsa daha çok zaman var” demiş dev.
Sonra 2013’ün başlarında, Başkan’ın arkadaşlarıyla yaptığı en son toplantının notları açıklanmış. Her toplantı sonrasında yapıldığı gibi. Bu notlara Fed tutanakları deniyormuş. O toplantıda ne konuşulduğu kamuoyuna duyuruluyormuş.
Bu tutanaklardan anlaşılmış ki Başkan’ın bazı arkadaşları artık bu açık musluk işinden rahatsız olmaya başlamış. Musluğu yıl sonuna kalmadan kısalım diyenler bile olmuş.
Dev de duymuş tabii hemen bunu. “Acaba Başkan bonkörlüğe 2015’e kadar devam etmeyecek mi?” diye kafasına takmış. Biraz keyfi kaçmış.
Bize ne demeyin ama bu devden. O devin kolları her yere uzanıyor. Sadece sizin evin fiyatına değil, evin içine giren ekmeğe, çocuğunuzu okula götüren servise kadar etrafınızdaki her şeyin gidişatına etki ediyor. Ama çok, ama az.
Son dört senedir bol su buluyordu. Herkese iyi davranıyordu. Bugün yaşadığınız iyiliklerin bir kısmı, eğer yaşıyorsanız, tamamen onun sayesinde.
Suyu varsa iyidir o. Suyun kesilmesini bırakın, kesilme ihtimali güçlendiğinde bile nasıl davranacağını kimse bilemez. Hatta bizim aksakallı Başkan bile!
Çok eğlenceli bir konu olmasa da bundan böyle sık sık musluk konuşacağız. Unutmayın su hayattır ve sayılı gün çabuk geçer.
BUZAĞIYLA NE İŞİMİZ OLABİLİR Kİ?
Yaşım ilerledikçe TV’deki yarışma programlarına olan ilgim azaldı. Hayattaki yarış bolluğundan yorgun düştüm belki bilmiyorum.
O arada yarışma programları da biraz plastikleşti. İtiraf edeyim, “şöyle yarışmadan, sakin sakin yaşasak çok şey mi istemişiz oluruz?” noktasındayım.
Neyse, eşim meraklı olduğu için ara ara “Kim Milyoner Olmak İster” programına bakıyorum. Kenan Işık programa ayrı bir ruh katıyor. Sorular da keyifli. Biraz hayat bilgisi, biraz genel kültür yarışması kıvamında... İyi de reyting alıyor.
Hoş sürprizlere de rastlıyorsunuz bu yarışmada, hayret verici çuvallamalara da...
En çok bazı genç yarışmacıların “hayata dair” ve basit sayılabilecek sorularda tutulup kalmalarına şaşırıyorum. Neleri biliyorlar da, neleri bilemiyorlar hali.
Mealen aktarıyorum.
“Herkesle iyi geçinmek anlamında dağıtılan boncuğun rengi nedir” sorusunda seyirci jokerini kullanan iyi eğitim almış, yüksek lisans yapmış delikanlı...
“Nazar değmesin kastıyla tahtaya kaç kez vurulur” diye sorulduğunda yine seyirciye başvuran tiyatro bölümü öğrencisi...
En fenası da “buzağı neyin yavrusudur” sorusunda seçenekleri ikiye indirip, mandayla inek arasından mandayı seçen üniversite birinci sınıf öğrencisi...
Bunlar benim üç beş programda denk geldiklerim. Bu “hayati eksikliklerin” makul bir açıklaması olmalı diye düşünüyorum.
Ya bu örnekler çok istisnai.
Ya da sınavlara, bilgisayar oyunlarına, sosyal ağlara yapışıp kalmış bu nesil bazı konularda çok bilgili, daha basit konularda ise ilgisiz ve bilgisiz!
Ağaca çıkmayan, köşe kapmaca oynamayan, dizini kanatmayan çocuklar büyüyünce “normal” bu oluyor herhalde. Biz eski kafalıyız. Sonuçta insanın buzağıyla ne işi olabilir ki!
--------
Paylaş