Paylaş
Bugün sizlerle 16 yaşındaki yeğenim Ece'nin iki hafta kadar önce Cern'e yaptığı ziyaret sonrası yazdıklarını paylaşmak istiyorum.
Ülkenin kaotik gündemi içinde böyle parıldayan küçük hikayeler beni çok heyecanlandırıyor. Özellikle de konu bilimsellikle ilgiliyse, zaman zaman kaybettiğimiz ve hasret kaldığımız "aklı" öne çıkarıyorsa.
Herkes Ece kadar şanslı olmayabilir. Ancak yurt dışıyla etkileşim eskisine göre çok daha kolay. Bu gelecek için ümit veriyor.
Kısır Ankara gündemini aşmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Sayımızın az olduğunu da düşünmüyorum. Yeter ki sesimizi çıkarmaya devam edelim.
Ece'nin yazdıklarını hiç bir düzeltme yapmadan aktarıyorum:
"Birazdan otelimizden ayriliyoruz. 3 gece-4 gunluk bir seyahatti bu. Kisa sayilir. Ama o kadar guzeldi ki! 3 gune o kadar cok sey sigdirdik ki...
Buraya gelirken beklentim yoktu hiç. Cunku daha once iki arkadasim da Cern'e gelmisler, ve cok da etkilenmediklerini ama guzel oldugunu soylemislerdi. Ben de cok etkilenmeyi beklemiyordum. Ama ne yalan soyleyeyim, buyulendim!
Vardigimiz aksam selin ben ve ali Lobi'ye indik. Cern'de tam olarak ne yapiliyor, hic birimiz aciklayamiyorduk. Tanri parcacigini arastiriyorlar, atomlari carpistiriyorlar gibi seyler soyluyorduk. Ama ben oraya en azindan temelini bilerek gitmek istiyordum.
Dunyanin en onemli nukleer fizik deneylerinin yapildigi yere; kuantum fiziginin merkezine gelmistik ve anlayabilecegim kadar anlamakta, ogrenmekte kararliydim.
Internete Cern nedir yazdik, Higgs bozonunu arastirdik. Yaklasik bir yarim saat konustuktan sonra kafamizda netlestirdigimiz sey suydu: cern'de higgs bozunun varligi hakkinda deneyler yapiliyor.
Higgs bozonu da halk arasinda tanri parcacigi olarak biliniyor ve "big bang" den sonra olusan kutlesiz parcaciklara kutle veriyor. Boylelikle atomlar olusuyor ve sonrasinda kutlesi olan her sey....
Ertesi sabah Cern'e gittigimizde ilk basta big bang'i anlatan 3 boyutlu bir animasyon seyrettik. Daha sonra yemek yemek icin Cern'in bilimadamlarinin da yedigi yemekhaneye gittik.
Yemegin bitimine dogru Derya hocamiz isildayan gözlerle yanımıza yaklaşıyor "çocuklar, yandaki masaya bakın, adamlar peçetenin üstüne formul yazarak yaklaşıyorlar! İnanmiyorum” diyor.
Ali, cesaretini toplayıp yanlarına gidebilen tek kişi oluyor. “Bizi tanıtıyor, İstanbul’dan bir liseden geldik, bize deneyinizi anlatabilir misiniz?” diye soruyor.
Bilimadamları bizi hemen yanlarına çağırıyorlar. Deneylerini büyük bir şevk ve heyecanla anlatmaya koyuluyorlar.
Sonra bir bilim adamı, Derya hocaya dönerek “İsterseniz 3 öğrenciyi deneyime götürebilirim.” diyor. İnanılmaz bir fırsat! İlk başta sadece Ali gidecekken, sonra Aleyan ve ben koşarak onlara yetişiyoruz: Böyle bir fırsat kaçar mı!
Arabaya biniyoruz ve 10 dakikalık bir yolculuktan sonra deney alanına varıyoruz. İçeri girer girmez bir hanım bize doğru yaklaşıyor ve bir takım hesaplamalarla ilgili bir şeyler söylüyor.
Dürüst olmak gerekirse bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim! Clint Eastwood’un meşhur polisiye filmlerinde çatışma sahnelerinin geçtiği kocaman depolar olur ya, kendimi orda gibi hissediyorum. Ama bu kez baş rolde şiddet değil, bilim var.
Bu deney, yer üstünde yapılan bir deneymiş ve kasım ayından beri devam ediyormuş. Maddenin 4. hali olan plazmaya dönüşümün, hal değişiminin özellikleri araştırılıyormuş. Cıva ve hidrojenin çekirdeklerini çarpıştırmışlar, şu anki deneyde de çinkonun çekirdekleri çarpıştırılıyormuş. Borlular da, radyasyon engellensin diye kocaman beton kütlelerle kaplanmış.
Tabii, konu parçacık fiziği üzerine olunca da ne olup bittiğini anlamak için dedektörlere ihtiyaç duyuluyor. Kontrol odasına girdikten ve bilimadamının açıklamalarından sonra bu özel turumuz sona eriyor.
Daha sonra Türk bir bilimadamının sunumunu dinlemekte olan grubumuza dahil oluyoruz. Herkesin kafası karmakarışık ve sorularla dolu: Bahsettikleri şeyler de nedir böyle? Nötronalar, quarklar, antiparçacıklar, karanlık madde…
Bu bahsedilerleri kolay kolay anlamak imkansız zaten, çünkü daha kendilerinin de keşfedemedikeri çok…
Parçacık fiziğinde keşfedilecek o kadar çok şey var ki! Bilimadamları da bu yüzden çok heyecanlılar belki de, bilimdeki en büyük gizemleri, bilinmeyenleri araştırıyorlar!
Tabii, ben Derya hocaya dönerek “Bohr modeli tam bir yalan mı yani!!?” diyorum. Üç dört kabuk, ve bölünemeyen atom tarihe gömülüyor… Kim bilir bizim çocuklarımız nasıl öğrenecek kimyayı ortaokulda?
Tur rehberimizle kapsamlı bir tur yaptıktan sonra, otobüe binip otele doğru yol alıyoruz. Otobüste hala Cern konuşuluyor, parçaçıklar konuşuluyor. Akıl almaz bir şey, hepimiz şaşkınlık içerisindeyiz.
Ertesi gün Cailler Çikolata Müzesi, Gruyere Kasabası ve kasabasına giderek gezimize kültürel dokunuşlar katıyoruz. Kakaonun Hindistan’dan Avrupaya getirilişinin keşifler sırasında olduğunu, ilk tüketiminin de her şeye iyi gelen sıcak çikolata şeklinde olduğunu öğreniyoruz. Hatta bir ara Hindistan’dan geldiği için Avrupa’da yasaklanıyor; şeytanın içeceği diye nitelendiriliyor.
Ama çikolataya kim ne kadar karşı koyabilir ki! Daha sonrasında da tabi ki tüketilmeye devam ediliyor, hem de çok daha fazla şekilde. Cailler ve Nestle de en çikolata işindeki en büyük isimlerken, Cailler Nestle tarafından satın alınıyor.
En çok sevdiğimiz şeylerden biri olan çikolata hakkında bilmediklerimiz çokken, kimsenin göremediği parçacıklar karşısında etkilenmemek mümkün mü!
En sevdiğimiz çikolatanın da, insanoğlunun da, dünyanın da, evrenin de temelinde parçacıklar var.
Hala Cern’de ne yapıldığını anlamayanlar için (çok normal bir durum), bu parçacıklar nasıl oluşmuş, nedir, ne değidir? araştırılıyor Cern’de.
Bilimin bir lüks ya da bir zorunluluk, ders notu değil de yaşamın kendisi olarak görülen Cern’ e gitmek harika bir deneyimdi. Elinize bir gün böyle bir fırsat geçerse, sakın kaçırmayın derim!
Ece Kutucular
Via my iPhone
Paylaş