Paylaş
Tartışmaya devam... Bu kez Facebook’taki “Hem okudum he mi de yazdım Grubu”nun İzmir’de yaşamayan üyelerine sordum, “İzmir nelerin sembolüdür?” diye. İşte cevaplar:
Ekrem Acar
1997 yılında, sanırım 5 ay kadar yaşadım İzmir’de.
Şöyle düşünmüştüm o zamanlar: “Eğer, iyice bunaldığım İstanbul’dan kaçmayı becerebilirsem ve sanmam ama seçimim yine bir kent olursa bu İzmir olur sanırım.” Ama son yıllarda kent inanılmaz politikleşti...
Sanırım sokaktaki insanlar, İzmir’i İzmir yapan şeyleri kaybetmekten korktular ve İzmir’i İzmir yapan şeyin resmi ideoloji olduğu tespiti yaptılar...
Elbette bir bireyin tespit yapması gibi işlemez bu süreç... Bence ilkinden daha yanlış bir yargı oldu ikincisi...
Sözün özü, İzmirli insanlarla hala hayatı paylaşırım, yine keyif alacağımdan eminim, ama çoğuyla ayrı düşeriz ideoloji ve ona yaklaşım konusunda...
Ali İhsan Özeren
İzmir... İstanbul’a ünlü olmak için gidenlerin ve bir şekilde sahiden de ünlü olabilmeyi becerenlerin sembolüdür öncelikle...
İzmir... İstanbul’a gelip ünlü oldum çok şükür, ama emeklilik yaşım geldi; gidip de İzmir’de huzura ereyimin sembolüdür sonra…
İzmir... İnciraltı’yla Bostanlı arasına beton dökmeyi arzulayan ve açıkçası, Teleferik’ten tam da o arayı bir beton yığını olarak düşünürsek, kentin hiçbir yerinde betondan başka bir renginin olmamasının sembolüdür ayrıca.
İzmir mi? Bir belediye başkanının adını “Asfalt Osman” koyacak kadar betonlaşmış bir kente daha başka nasıl bir sembol bulabiliriz ki hem?
Bir sembol olarak İzmir mi?
Beton, Kordon, 35 buçuk!
Eylem Yılmaz
İzmir, gittiğin her yerde bir sıcaklıktır... En asık suratlı seminerlerin gülen yüzüdür:)
Tayfun Topraktepe
İlk kez on altı yaşımdayken bir akraba ziyaretine gittiğim şehirdir İzmir, misafirliğimin ikinci akşamı yol üstündeki manavdan eve dönerken o numaralı sokaklar yüzünden (hâlâ öyle midir bilmem) bir türlü evi bulamadığımı hatırlayıp delinmiş torbamdan azar azar sokağa dökülmüş domatlarımı alacaklı olduğumu düşündüğüm şehirdir aynı zamanda...
Ahmet Büke
İzmir, pazar sabahı kahvaltısını anlatıyor bana. Ekmek kızartılmış, içine ceviz kırıklanmış pekmez var. Tereyağı yumuşamış, tuzlu peynir ayran içinde ıslanmış, çay demli ve karanfilli, en az dört yeşillik var suları süzülen, bir tabakta biber salçası boğazına kadar zeytinyağına gömülmüş. Ama en güzel anne var kahvaltıda.
İzmir bir annenin hazırladığı pazar kahvaltısı. Ağır ağır yenecek, uzun oturulacak, eskilerden konuşulacak, doğacak bebeklerden bahsedilecek. Hüzün bastığında, bahçedeki asmanın sesi herkese iyi gelecek.
Önder Çolak
İzmir’e ilk kez orta okul son sınıfı bitirdiğimde Maliye Meslek Lisesi sınavına girmek için gitmiştim. Korktuğumu anımsıyorum. Fuar zamanıydı sanırım kalabalık, trafik korkuttu beni. Bir de o zamanlar berbat bir kokusu vardı Körfez’in.
Sonraları yolum çok düştü İzmir’e sendikal çalışmalar için. Ama o Bir Mayıs mitingleri yok mu, ya âşık oldum bu kente. İzmir? Özgürlük demek benim için, takıp takıştıran ama kimseyi takmayan güzel, alımlı kadınların şehri.
Direksiyonu kızına, eşine çekinmeden verip de yan koltuğa oturmaktan gocunmayan beyefendilerin kenti. Denizini, kumrusunu çayını, Kordon’unu herkes bilir zaten.
Son zamanlarda da benim gözümde direnmenin adı oldu İzmir. İktidar saldırıyor ama İzmirli kentini teslim etmiyor. Saldırı öyle ideolojik falan değil benim gözümde. Kentsel dönüşüm deyip, kenti kendi çıkarlarına göre ele geçirme planı var iktidarın, ama İzmirli direniyor. Bilinçli mi bilmem, ama ciddi direniyor. Bir de planım var üç yıl sonra İzmirli olmak gibi.
Ümit Otan
Hiç kendimizi kandırmayalım, İzmir eziyetin sembolü...
Gizem Yılmazer
Benim için bilgisizlik ve saf milliyetçilik.
Necati Eker
İzmir, insanın kendine yapışanı giymesidir, yazları öyle bir pis nemi vardır ki durduğunuz yerde şıp şıp terlersiniz ve giysileriniz üstünüze yapışır, günde en az iki kez duş.
Demet Karakaş
İzmir’e gelene kadar da benim için önce Ankara, sonra o sevdalar şehri görkemli gösterişli İstanbul vardı. İzmir benim için azıcık hafifmeşrep, Fahriye Abla kılıklı, etekleri sıyrılınca rüzgârdan, utanmadan kahkaha atan bir kadındı. İmrendiğim, kıskançlıkla seyretmeye doyamadığım, biraz kasabalı, çoğunlukla kentli bir ortayaş güzeli. İstanbul ise diva kılığında bir sosyete orospusu, asil bir aşifteydi hep pahalı mücevherleri göstere göstere takan. Kimseleri beğenmeyişinde bir üstten bakış, herkesi kollarına kabul edişinde bir tevazu vardı.
İzmir ise kariyerini Ankara’da bırakmış, hayallerini “sana bir tepeden baktım aziz İstanbul” dizelerine gömüp, hayatı yaşamayı, ama ‘yaşamak’tan kasıt neyse ‘yaşamayı’, sofrasına en lezzetli katık, en mükemmel meze olarak koyarak, disiplinli memur Ankara kzlarının geç kavradığı Kemeraltı telaşıyla, martılara simit atıp, hayatın arkasından koşmak yerine, takıp da peşine onu önden önden koşturan genç kadının yuvası olmuştu.
Şenol Gürel
İzmir sıcağını gösterip soğuğunu çarpan kenttir benim için. Çocukluğum, gençliğim havada çiş donduran gücüğüyle bilinen Erzincan’da geçti. Almanya’da Blaubeuren’deki tepeye iki ay her gün yayan çıktım. Askerliğimi İzmir’de yaptım. İzmir’in nisanında üşüdüğüm gibi hiçbir yerde üşümedim.
***
İzmir’in dışarıdan görünüşü ile içeriden algılanışı farklılık gösteriyor zaman zaman. Kent kendini iyi anlatamıyor olabilir. Ama bazen de İzmir günah keçisi yapılıyor. Gelecek yazıda bunu kurcalayalım biraz.
Paylaş