Paylaş
Kürtaj, sezaryen kakofonisinin ortasında biraz sönük kaldı bu gizemli virüs. Oysa siber saldırıların kısa tarihinin kırılma noktalarından birini yaşıyoruz.
Casusluk amacıyla üretilmiş olabileceği söylendi. Anti virüs uzmanları bile şaşırdılar kaldılar. Hala inceliyorlar, bazı ipuçları elde etseler bile tam olarak çözmeleri aylar alabilirmiş. İşin içinde bir devlet ve onun istihbarat birimi olmadan böyle bir virüsün yazılamayacağı iddia edildi. ‘Böyle bir şey ancak işini çok iyi bilen kalabalık bir ekiple başarılabilir’ dendi.
Etkilenen bilgisayarlar da yakınımızdaydı aslında. Mısır, İran, İsrail, Sudan, Lübnan, Suriye gibi ülkelerde 300 civarında bilgisayara bulaşan virüs, dünya üzerinde de 1.000 ile 5.000 arasında bilgisayara girmiş olabilir diye tahmin ediliyor.
Bu virüs çok becerikli. Kendini belli etmiyor. Zarar vermeden çalışıyor. İsterse bilgisayar üzerindeki mikrofonu, kamerayı açıyor kullanıyor. Ekrandaki görüntünün fotoğrafını alıp uzak bir adrese gönderebiliyor. Kişisel şifreleri ele geçiriyor. Mesajlaşabiliyor. USB yoluyla yayılabiliyor.
Böyle güçlü bir silahı kullanan insanların hayatımızda yaratabilecekleri etkileri düşünmek bile ürkütücü. Ağa bağlı olsanız da öyle, olmasanız da.
Belki de “teknolojik canavarlar” savaşı başlıyor artık. Böyle “alevler” günün birinde yangın çıkarır mı göreceğiz. İronik olansa bizim böyle bir virüsü, böyle bir gündemle karşılıyor olmamız.
İLYAS BEY KÜLLİYESİ
Kayhan Ailesi’nin restorasyonuna önayak olduğu Milet’teki İlyas Bey Külliyesi’ni geçen Cuma günü ziyaret ettik. Konu hafta boyunca medyada oldukça geniş yer buldu.
Projenin tamamlaması beş yıl almış. Tam bir ekip çalışması ürünü. Mimarından uygulayıcısına kadar herkes canla başla çalışmış. Sonuçta da nadide bir 15’inci yüzyıl eseri geri kazanılmış.
Bu sayede kazanılan bir eser daha var. O da restorasyon hikayesini en başından sonuna kadar tüm detaylarıyla anlatan 300 küsur sayfalık kitap. Bu kitaba verilen emek takdire şayan. Editörler Baha Tanman ve Leyla Kayhan Elbirlik’e yürekten teşekkürler.
Akşamında Kayhan Ailesi Kuşadası Kısmet Otel’de misafir ve gazetecilere bir yemek verdi. Yemek öncesi projenin mimarı Cengiz Kabaoğlu ve ekibiyle sohbet imkanı bulduk. Cengiz Kabaoğlu Ankaralı ve ofisi de Ankara’da.
Sevgili Muharrem ve Hilmi Kayhan işin başında projeyi görüşmek için Cengiz Bey’e gittiklerinde çalışma prensiplerini şöyle ifade etmişler; “işin sonunda mahcup olmayalım, paramız da çarçur olmasın.”
Daha sonra takribi bütçeyi sormuşlar. Cengiz Bey de kabaca bir maliyet çıkarmış ve el sıkışmışlar. Maliyet de ilk konuşulandan çok az bir sapma göstermiş. Sonuçtan işveren de memnun kalmış, mimar da.
Akşamki yemekte de canlı bir atmosfer vardı. Gün, memleketin güzel yüzleriyle dolu geçince keyfi farklı oluyor tabii.
CENNET GİBİÜLKEDE CİNNET HALLERİ
Ertesi sabah istikamet Bozburun... Memleketin güzel yüzlerine devam yani.
Havada yağmur sonrası dirilik. Yollar nispeten boş. Arada Aydın ve Muğla var ama. Ülkedeki inşaat seferberliğine paralel blok blok apartmanlar. Bakmamaya çalış.
Çine’de yol çalışması. Görmezden gel.
Marmaris kalabalık ve hareketli. Kimine göre güzel, bana göre yazık.
Çocukluğumun Marmaris’i öyle kalmayacaktı tamam, ama başka bir Marmaris de mümkündü! Bugünkünden daha kişilikli.
Sonra Orhaniye ile beraber yeniden ortaya çıkan güzellik, ferahlık. Hisarönü Körfezi’nin laciverti. Büyüleyici Selimiye. Ve arkasından Bozburun.
Denizle ve doğal dokuyla iç içe geçmiş 16 odalı Sabrinas Haus. Her köşesine özen gösterilen bir tesis. Detaylar, detaylar. İçten ve çalışkan personel. Usta işi yemekler. Şansa, limonata gibi bir hava. Havaya uygun bir müzik. Bu memleketin pırıl pırıl pek çok köşesinden biri işte.
Salı günü dönüş yolunda radyoda öfke siyasetinin yükselen sesleri. Hayata dönüş! Cennet gibi bir coğrafyada bu cinnet halleri olacak şey değil!
Paylaş