Yedi yıldır hiç kaçırmamış ve her seferinde iyi ki gelmişim demiştim. Yine öyle oldu.
Ayvalık’ın bir tılsımı var. Zeytinin ağacı kutsal , meyvesi kutsal… Takvim yılı yerine ne koymak istersin diye sorsalar pekala zeytin yılı olabilir derim.
İzmir’den geç çıkabildiğim için Cumartesi günkü panele ne yazık ki yetişemedim. Ama daha sonra Ali Ekber Yıldırım ve Gila Benmayor’dan konuşulanları öğrendim.
Özellikle İlber Ortaylı’nın söylediklerini çok sevdim. Zeytin alanları özenle ve israrla korunmalı.
Bu yıl da şanslıydım…Yine Nisi Otel’de kaldım. Nisi güzel detayların oteli. Etkileyici bir peyzajı var. Bir de sizi evinizde hissettiren Özge Hanım’ı.
Bu ülkede bir şair ölür, bin dizesi yeniden doğar. Sağken yeterince ilgi gösterememiş olmanın özrü gibidir yasın bu hali. Sonra ortam yavaş yavaş soğur. Öbür şair öldüğünde bir daha harlamak üzere…
Ölüm haberini alınca Gülten Akın’ı iyi çalışmış, şiirleri üzerine “Aydınlığım, Deliyim, Rüzgârlıyım” isimli inceleme kitabı yazmış İzmirli şair ve yazar Zeynep Uzunbay’ı aradım.
“Bir şeyler yazmak, söylemek ister misin?” diye sordum.
O da bana 5 Mayıs 2012 günü Salihli Şiir İkindileri'nde, Dionysos Şiir Ödülü alan Gülten Akın'ı orada takdim ederken söylediklerini yolladı:
* İlk iktidara geldiklerinde “İran olacağız” diye feryat ederek yılları heba etmiş, şimdi de “Hileyle hurdayla 23 milyon oy aldılar” deyip kaytaran kardeşim, 14’üncü yılında Ak Parti’yi tanıdığına emin misin? Yandaş medyayı izliyor musun mesela?
* Bu ilk paragrafa burun kıvıran, zaten her şeyi bildiğini düşünen, seçmeni cahil bulan iyi eğitimli dost. Muktedirin kibrini çokça eleştiriyorsun da, beni de sendeki bu bilmişlik öldürecek!
* Muktedire çakanı çılgınca alkışlayan ama “mesele sistem meselesidir “ diyeni o kadar dikkate almayan kent soylum, bu sonuçta bir kabahatin olduğunu düşünmüyor musun? Bu muhalif dilin seçmende karşılık bulmadığını görmüyor musun?
* Son seçim şokundan sonra ümidi kesip yazmayı, çizmeyi, yorum yapmayı bırakan sen, emin misin? Hegemonyaya karşı mücadele ona göre kararlılık ve ona göre inat gerektirmez mi?
Hazır oraya girmişken arabayı da yıkatayım dedim. Akşam 6 gibi alırım deyip oradaki genç arkadaşa anahtarı bıraktım.
Akşam gittiğimde aynı genç anahtarı verip nereye park ettiğini tarif etti. Sonra da “abi koltuğun altında 20 TL buldum, oraya bıraktım” dedi.
Gayet normal, basit bir cümle bu belki… Ama memleket bu halde olunca insanı gülümsetip ümitlendiriyor. Kısa süreliğine de olsa.
****
Arsa olarak dünyanın en pahalı bölgelerinden birinin ortasında… İnternetteki verilere göre değeri 50 milyar dolardan başlayıp imar durumuna bağlı olarak bir trilyon dolara kadar çıkabilir.
Bütün bu rakamlara rağmen %99 ihtimalle bundan yüz yıl sonra da orası Central Park olacak.
Gelin görün ki biz burada Kültürpark’ın bundan yirmi yıl sonra bile park olarak kalacağından emin değiliz.
Binasız, betonsuz, ekolojik bir Kültürpark hayallerimize karşı kimbilir hangi akıllı işbilenler hangi yapıların hayalini kuruyorlar şu an. Oysa kent nefes almak istiyor.
Yazdıklarına kızdığım zamanlar da oldu. Duruşuna, yazı devamlılığına, anlatım biçimine hep saygı duydum.
Kadıköy vapuru düşünürü 80’li yılların sonunda yazdığı çok çarpıcı bir yazıdaki tanımlamaydı. İnternette aradım, bulamadım.
Hatırladığım kadarıyla ölünceye kadar bekâretini koruma iddiasında olan bir bar şarkıcısına toplumun değişik kesimleri ne tepki verir onu yazmıştı üstat. O yazının küpürü bir arkadaşımın buzdolabının kapağında aylarca kalmıştı.
Ne zaman Karşıyaka-Göztepe rekabeti konu olsa aklıma Erdoğan Çokduru’nun o dizeleri gelir ;
Güzelyalı'dan bir okaliptus
Bir palmiyeye vurulmuş Karşıyaka'dan
Gel gelelim arada koskoca deniz;
Ah palmiye, ah okaliptus...
Ne kadar çok şey anlatır aslında bu kısacık şiir...
Hemen belirteyim bu yazı bu rekabeti düşmanca yorumlayan ve o nefreti besleyen kim varsa onadır. Yetmedi mi hala?
O sabah biraz fazla uyuduğu için yürüyüşe geç kalmış bir arkadaşım aradı dün. Numune Hastanesiydi. Patlamayı hafif yaralı atlatmış erkek arkadaşının başındaydı.
Yunus’un kırıkları varmış. Bir de vücuduna saplanmış bilyeler sanırım. Patlamayla birlikte refleks olarak kendini yere atmış cenin pozisyonuna geçip hedef küçültmüş. Yanındaki arkadaşı maalesef ölmüş.
“Ağır yaralı çok mu?” diye sordum arkadaşıma. “Var, kafa travmaları nedeniyle bilinci kapalı hastalar var” dedi. “Siz ne zaman çıkacaksınız?” dedim? “Galiba bir iki gün daha buradayız” dedi. “Vücutta ödem var, kan dolaşımında bir problem olmasın diye tedbiren tutuyorlar” diye de ilave etti.
“STK’lar hem tıbben hem hukuken hem de moral destek açısından canla başla çalışıyorlar” dedi. Bu arada HDP milletvekili Osman Baydemir ve CHP milletvekili Utku Çakırözer’in ziyareti birilerine dertlerini anlatmak açısından yararlı olmuş.
Böyle facialarda tüm dikkatler önce doğal olarak hayatını kaybedenler üzerine dönüyor. Vay gidene!
Olayın soğumaya başlaması ile birlikte bu kez yaralıların dramı başlıyor. Bazı yaraların iyileşmesi uzun zaman alıyor, bazı yaralar hiç iyileşmiyor. Vay kalanlara dedirtebiliyor!
Zira bu ülkede hayat acımasız şekilde devam ediyor. Katliamlar katliamlarla örtülüyor!
Suruç yaralıları ne durumda kimbilir? Ankara yaralılarının da belki birçoğu hayatlarına kaldıkları yerden devam edemeyecek. Fiziksel ve ruhsal yaraların kabuk tutması kolay olmayacak.