İlgi büyükmüş, katılım rekorları kırılmış denince “şüpheci ben“ olarak hemen Metis Yayınlarının sahiplerinden eski dostum Müge Sökmen’e mesaj attım.
“Nasıl” dedim “memnun musunuz fuardan, çok kalabalıkmış ama bu satışlara yansıdı mı?”
“Evet” dedi “arkadaşlar ilgiden ve satıştan memnunlar.” Sonra da ilave etti “İzmir Kitap Fuarı son yıllarda şaşırtıcı derecede canlı geçiyor. Eskiden fuardan ancak başa baş çıkardık.”
Son zamanlarda aldığım en iyi haberlerden biri oldu bu. Bölgenin kitaba ilgisinin yükselişte olması güzel bir şey…
Ayrıca yeni kitaplarını yazan, ilk kitaplarını çıkaran dostlar için de ortam uygun demek ki. Umarız ürün kalitesi giderek yükselir ve iyi yazarlar çıkar aramızdan.
***
Enginar benim için patlıcanla beraber sebzelerin sebzesi. Baktım 2011’de İstanbul’da yapılan bir araştırmada enginar en az sevilen sebzeler arasında çıkmış. Şaşırdım. Aynı araştırma Ege’de yapılsın sonuç çok farklı çıkacaktır diye düşünüyorum.
Malgaca’da İzmir Ekonomi Üniversitesi Mutfak sanatları bölümünün çocuklara yönelik bir programına denk geldim. Çocukları gıda konusunda sıkmadan tatlı tatlı bilgilendiriyorlardı. Kurdukları mutfakta da yemek pişirmenin inceliklerini uygulamalı olarak gösteriyorlardı.
O an kafamda şöyle bir proje belirdi: Sadece çocuklara dönük “ağacımızı, bitkimizi, börtü böceğimizi, toprağımız tanıyalım” kıvamında festivaller olsa… Çocukları sıkmadan doğayla tanıştırmak, doğayla barıştırmak için… Hele yaz tatiline denk gelirse, böyle festivallerin de çok katılımcısı olur.
Sanat Sokağına girdiğimde kendimi Alaçatı’nın Kemalpaşa caddesine girmiş gibi hissettim. Bunu olumlu anlamda söylemiyorum. Caddeyi yenileme çalışmaları çok çok uzun sürdü. Hala şantiye kalıntıları var. Neyse bu ayrı bir hikaye.
Hürriyet ekibini Zilli Bistro’da buldum. Sevgili Deniz Sipahi ve ilk kitabını geçenlerde çıkaran eşi Berna, Hürriyet Ege’den tanıdık yüzler, Sedat Ergin, Ertuğrul Özkök, Mehmet Arslan, Çınar Oskay, Gila Benmayor, eski dostum Uğur Gürses oradaydı. Tabii bir de İzmir Büyükşehir Basın Danışmanı Reşat Yörük.
Sevgili Uğur’a “baksana bu cadde Alaçatı’nın on yıl önceki haline ne kadar benziyor” dedim. “Öyle” dedi Uğur. İnşallah sonu benzemez der gibi baktı. Uğur da bir ara Alaçatı’nın müdavimiydi ama “Yeni Alaçatı’ya” on yıldır gelmiyormuş.
Dayanamayıp Sedat Ergin’e “genel yayın yönetmenliğinden ayrıldıktan sonra hayata döndünüz galiba” dedim. O da gülümseyerek “benim de hayata dönüş operasyonum bu oldu” dedi.
Bir süre sonra Aziz Kocaoğlu ile Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar da katıldılar masaya. Etrafta bir anda korumalar, kameralar, fotoğrafçılar türedi tabii. İktidar yerel de olsa böyle bir şey.
Bütün Amerika Batı yakası Los Angeles a bağlı, uçakla Seattle dan 3 saat çeker. Çoğu insanın bütçesi ve iş durumları el vermiyor. Bir de NewYork’ta oy vermeye gidenler izdihamdan perişan olmuşlar saatlerce bekleyip. O da üzerine tuz biber.
Normal Amerikan seçimlerinde Mail-in ballot kullanıyoruz, yani oy pusulası eve geliyor, doldurup geri postalıyorsun. Bizim bulunduğumuz eyaletlerde (Washington, Florida) geçerli bir uygulama.
Yangında su taşıyan karınca misali rengimiz belli olsun dedik...
Hayırlı olsun...”
Uzun yıllardır ABD’de yaşayan ama burayla bağı hala kuvvetli olan bir arkadaşım 11 Nisan'da gönderdi bu maili.
"Turizmimizin zorlu bir sınavdan geçtiği şu dönemde booking.com ile ilgili alınan tedbir kararı küçük otellerin büyük bir kesimini rahatsız etti.
Bu tip 5 ile 15 oda kapasiteli küçük oteller zaten acenteler ile çalışmadıkları ve o servisleri alamadıkları için çok yaygın olarak rezervasyon aldıkları söz konusu sitenin, hiç bir uyarı süresi vermeden kapatılmasından mağdur olmuştur.
Konunun hükumet yetkilileri tarafından ivedilikle ele alınarak serbest piyasa ekonomisi şartları içerisinde kendine çok önemli bir pazar yaratan bu kanalın, TC kanunları çerçevesinde işler hale gelmesini istiyoruz.
ATD Yönetim Kurulu adına
Celal Bayraktaroğlu”
Konu çok katmanlıdır. Fikriniz vardır ama uzmanlık alanınız değildir.
Konunun paydaşı çoktur. Beklentiler çok farklıdır. Üstelik taraflar arası iletişim zayıf, uzlaşma ihtimali düşüktür.
Mevzuat vardır. Planlar, projeler, vaat edilenler vardır, itirazlar vardır.
Bir taraftan adım atılsın istersiniz, diğer yandan ihlallerden korkarsınız. En önemlisi de bilimselliğe gölge düşsün istemezsiniz.
İngiliz Tesco ki konusunda dünya çapında bir şirket, İzmir’li 100 işadamının kurduğu Kipa’yı 2003 yılında 118 milyon dolara satın aldı.
Satıştan sonra “çok iyi satış” diyenler vardı ama daha çok “ucuza gitti” homurdanmalarını hatırlıyorum.
Konu İngiliz emperyalizminin İzmir’e uzanan eli noktasına bile gelmişti. Kipa yabancılara peşkeş çekiliyordu.
Aynı Tesco bu kez Kipa’yı Mart ayı başında yaklaşık 55 milyon dolara Migros’a sattı. Evet 14 yıl sonra hemen hemen yarı fiyatına… Kurtulmak istercesine…
Mustafa Bey caddesinin köşesinde Sir Winston vardı. Biz çaycı derdik. Daha çok gençlerin ve kendini genç hissedenlerin takıldığı bir kafeydi.
Az ileride daha çok orta yaşlıların takıldığı çok eski müessese olarak Efes Patisserie vardı. Daha ileride ise Sevinç Pastanesi… Sevinç’i daha çok yaşlılar severdi.
Espri kimden çıkmıştı bilmiyorum ama akışı şöyle bir sıraya sokmuştuk: Önce Sir Winston, sonra Efes, daha sonra Sevinç ve en son Hocazade camii! Cami de Sevinç’e üç yüz metre kadar uzakta çünkü…
Gelelim şu anki duruma. Sir Winston’un olduğu dükkan bir ara Simit Sarayı oldu ama şu ara yeni kiracı bekliyor. Efes kapandı, gözlükçü oldu. Sevinç’in yarısı gitti yarısı kiracı bekliyor. Hocazade aynen devam…
Arada işyerine uğrar İzmir piyasası ile ilgili dedikoduları dinlerim. Otomobil işi piyasanın nabzıdır. Arada o sorar, ben anlatırım.
Dükkana gelen giden eşe dosta beni ”İzmir'in iyi ekonomistlerindendir” diyerek tanıtır. Her zaman saygılıdır.
Benim için o muhafazakar, itibarlı ve deneyimli bir tüccardır. Bu iktidara yakın durmasını da anlarım.
Söylemez ama bilirim o beni biraz ukala ve aykırı bulur. İktidar karşıtlığımdan dolayı da biraz entel, biraz da bohem olduğum fikrindedir.