Paylaş
Yıl 1979. Polonyalı Kardinal Karol Wojtyla Papa seçilmiş ve 2. Jean Paul adını almış. Geleneklere göre İtalyan olmayan Papa’lar önce kendi ülkelerine ziyaretten sonra ikinci resmi ziyareti mutlak Fener Ortodoks Patrikhanesine yaparlar. Yani İstanbul’a gelecek. Bende o zamanlar Milliyet gazetesinin spor servisinde çalışıyorum. Papa genç ve dinamik, geçmişinde sporculukta var. Futbol oynamış, boks yapmış, kayak kaymış, pistlerde koşmuş. Herkes “Demir Perde”den gelmiş Papa’yı o dönemde ülkesinde ki Solidarnosc hareketini desteklemekle tanıyor. Polonya rejimine karşı tutumu çok önemli. Ben ise farklı bir boyutla yaklaşmak istedim. Acaba Papa ile imkansız gibi görünen röportaj yapmayı sporu aracı koyarak gerçekleştirebilirmiydim? Vatikan’ın Türkiye temsilcisi Georges Marovitz’i tanıyan dostlarımı buldum ve kendisi ile temasa geçtim. Monsenyör bana güzel Türkçesi ile “Ama bilirsiz ki Papa’lar basına konuşmazlar. Bu imkansız!” dedi. Ben ise direttim. Papa’nın programı belli. Ayasofya’ya gidecek, Sultanahmet’i gezecek, Fener Patrikhanesini ziyaret edecek. Papa 2. Jean Paul ayrıca Harbiye’de ki Vatikan temsilciliğinde kalacak ve sabah saat 7’de ayin sonrası Polonezköyleri kabul edecek. Monsenyör Marovitz tam umutlarımı yitirdiğim de telefon etti. “Sakın kimseye bir şey söyleme. Sabaha karşı 5’te buraya gel ben seni Polonyalıymışsın gibi bahçede bekleteceğim. Papa hazretleri ayinden çıkanca bahçe kapısını açacağım ve sizleri tesadüfmüş gibi buluşturacağım” müjdesi verdi. Tabii içim içime sığmıyor. Bir yandan da Papa’yı rutin programında diğer gazetecilerle izliyorum. Neyse gece oldu. Eşime bile nereye gittiğimi söylemedim. O dönem şoförümüz Nezihi geldi önce beni sonrada foto muhabiri Garbis Özatay’ı alarak Harbiye’ye gittik. Monsenyör Marovitz bizi gizlice bahçeye sızdırdı. Feci yağmur yağıyordu. Şemsiye altında tam iki saat bekledik Sonra bir karartı gördük. Din adamı bize bir eliyle susun işareti yaparken diğer eliyle gelin içeriye komutu verdi. İçeriye girdik ki Papa ile burun burunayım. Beni görünce Polonyalı zannetti ama Georges Marovitz hemen devreye girerek “Papa hazretleri bu bey bir Türk spor muhabiridir. Sizden spor dünyası için bir mesaj vermenizi istiyor” der demez 2. Jean Paul bana “En garde” (Gardını al) diyerek ve kendiside gardını alarak omzuma bir yumruk attı. Garbis Özatay deklanşöre bastı. Flaş patladı. Ardından korumaları beni tutup hallaç pamuğu gibi atarak Papa’dan uzaklaştırdı. İşte o an Papa “No no. Fermi! (Durun!). diye bağırdı ve bana “Venga” (Gelin) dedi. Tekrar yanına gittim. Ama aklım Garbis’in o kareyi çekip çekmediğinde. Neyse Papa bana istediğim o mesajı verdi. Ben daha da ileriye giderek bu mesajı kağıda dökmesini rica ettim. Ona da “Peki” dedi. Sonra beni Polonezköylülerle birlikte başka bir salona aldılar. Garbis ise film makarasını bana verirken “Valla üç kare var. Sonrasını biliyorsun izin vermediler. Umarım istediğin o kare vardır” dedi. İnanın o makarayı paltomun cebimde sık sıkı kavrarken hem resimlerin çıkmasına dua ediyor hem de Mosenyör Marovitz’in benim için yaptıklarına şükranlarımı bildirmek için can atıyordum. Uzatmayalım elimde makara doğru gazeteye geldim ve fotoğraf servisine koştum. Teslim ederken yeni banyo hazırlamaları için yalvardım. Film o devirde tam 33 dakikada yıkanıyordu. Sonra bizim servise indim. “Biliyomusunuz ben Papa ile röportaj yaptım. Yani Papa beni kabul etti” dedim. Kimseyi inandıramadım. O 33 dakika nasıl geçti gelin birde bana sorun. Spor servisi ile fotoğraf servisi arasında mekik dokudum. Resimler pırıl pırıl çıktı. Rahmetli spor müdürümüz Namık Sevik ile Genel Yayın yönetmeni Turhan Aytul röportajı birinci sayfadan kullanma kararı aldılar ve “Papa Milliyet muhabirine yumruğunu sıktı” başlığı ile manşetten verdiler. O akşam büyük bir gazetecilik başarısında bulunduğumun pek farkında olmadan eve gittiğimde oğlum Rehacan ilk kez yürüdüğünü gördüm. Eşime başımdan geçeni anlattım. Ertesi gün değil Türkiye’de bütün Katolik dünyasında neredeyse Papa kadar üne kavuşmuştum. Papa ile ilk röportaj yapan gazeteci unvanını almıştım. Avrupa’da “Yılın Gazetecisi” seçildim. Türkiye’de ödüller aldım. İki ay sonra Güneş gazetesinin kurulmasında ilk adımlar atılınca Genel Yayın Müdürü Güneri Civaoğlu haber göndermiş “O Papa ile röportaj yapan sakallı gazeteciyi bulun Roma temsilcisi yapacağım.” diye. O gün bugün Güneş gazetesi, Sabah derken 20 yıldır da Hürriyet’in Roma temsilcisiyim. Diyeceğim o ki mesleğimin kaderini değiştiren mutlak Monsenyör Georges Marovitz olmuştur. Geçenlerde kendisini kaybettik. Çok üzüldüm. Hayatımda iz bırakan bu zarif din adamına Tanrıdan rahmet diliyorum. Rahat uyu sevgili Monsenyör Marovitz.
Paylaş