Paylaş
Ayşe Nana Roma’da 50’li yıllarının sonunda ve 60’lı yıllarda esen “Tatlı Hayat” rüzgarının baş kahramanıydı. Büyük tabuları yıkarak ve sosyete önünde soyunarak “La Dolce Vita” yı resmen başlatmış, ilham perisi olmuş Federico Fellini’nin o ünlü filmi ile özdeşleşmişti.
O gece Rugantino lokalindeki göbek dansının aniden erkek davetlilerin yoğun tahrikleriyle striptize dönüşmesi belki o gün kendisine şöhreti getirdi ama kısa zamanda adeta sanat dünyası tarafından aforoz edildi ve adı kötü kadına çıkınca iş bulmakta güçlük çekti. Hayatı boyunca.
29 Ağustos 1998’de Ayşe Nana ile ilgili “Hürriyet Tatil” ekinde çıkan yazımı aşağıda okuyabilirsiniz:
HAYATI TATLI OLMADI
Nana, 1984 yılında kendisiyle röportaj yapan Reha Erus'a ‘‘Vatansızlar’’ diye bir kitap yazdığını ve ‘‘ASALA sempatizanı’’ olduğunu söylemişti. Şimdilerde ise tamamen inzivaya çekildiği, ‘‘Rugantino’’ skandalından sonra bir daha kendisini toparlayamadığı ve sakinleştirici ilaçlarla yaşadığı söyleniyor.
Tatlı Hayat 40 yaşında... Usta yönetmen Federico Fellini'ye ilham kaynağı olan, Roma'daki sosyete yaşamı, çılgınlıklar, savurganlıklar, hırçınlıklar, delice eğlenmeler 5 Kasım 1958'de başladı...
Kendi ülkelerinde eğlenmenin tadını bulamayan asiller, milyarderler, ünlüler Roma'nın ‘‘Via Veneto’’ sokağındaki gece kulüplerini sabaha dek mesken tutarlardı.
Sürgündeki Mısır Kralı Faruk, 135 kilosu ve yanında çocuk denecek yaştaki kızlarla bu gecelerin en renkli ve en zengin kişisiydi. Kontlar, prensler, Hollywood yıldızları, milyarderler özel düzenlenen partilerde boy göstererek o devrin kabul edemediği tüm çılgınlıkları yapıp kurtlarını dökerlerdi. İran havyarı, Fransız şampanyası masaların tek mönüsüydü...
Bu hızlı hayatı görüntülemek isteyen İtalyan şipşakçılar ‘‘Leica’’ marka fotoğraf makineleri ile kulüplerin önünde nöbet tutarlar, sarhoş kurbanlarının suratına flaşı patlatarak kaçarlar, sonra sokak aralarında kovalamacalar başlardı. Ünlülerin gorilleri, tabana kuvvet füze gibi tüyen şipşakçıları bir köşeye sıkıştırmaya çalışır, başarırlarsa makineyi kırıp film makarasını alır ve biraz da ıslatırlardı. Aksi takdirde ertesi gün fotoğraflar magazin dergilerine, bulvar gazetelerine manşet olurdu. Tabana kuvvet füze gibi kaçan ve yakalanma riski en az olan Tazio Secchiaroli idi. Zaten Tazio, Fellini'nin ‘‘Tatlı Hayat’’ filmindeki ‘‘Paparazzo’’ydu. Yani ‘‘Füzebaba.’’
KRALA DANSÖZ BULUN
Evet, 5 Kasım 1958 gecesi uyanık Tazio bir duyum aldı. Ünlü ‘‘Rugantino’’ lokantasında Amerikalı milyarder Vanderbilt hanedanından Peter Howard, Kontes Olbina de Robilant onuruna bir parti veriyordu. Partiye Roma sosyetesinin pek çok mensubu da katılıyordu. Hatta İsveçli yıldız Anita Ekberg bile vardı. Belki Kral Faruk da gelecekti. Tazio soluğu ‘‘Bugantino’’da aldı. Kimse şipşakçıyı kovalamadı. Hatta kendisine havyar, şampanya bile ikram ettiler. Millet kendi havasındaydı. Orkestra rumbalar, sambalar, mambolar çalıyor, içki su gibi tüketiliyordu. Ev sahibi Peter Howard gece yarısından sonra saat ikide Kral Faruk'un mutlaka geleceğini öğrendi. Ona bir sürpriz yapması gerekiyordu. Hemen ‘‘Rugantino’’nun sahibine koştu. ‘‘Aman Romolo bana bir dansöz bul. Kralın karşısında göbek atsın, eğlendirsin, kıvırtsın’’ emrini verdi. ‘‘Ücreti ne ise üç katını veririm.’’ Bir saat sonra dansöz bulunmuştu ama Kral Faruk ‘‘Cafe de Paris’’de sızdığı için partiyi kaçırmıştı.
Dansöze ‘‘La Turca’’ diyorlardı. O bir Türk'tü. Ama yanında kostümü yoktu. Parti alabildiğine havalanmıştı. ‘‘Böyle olduğun gibi dans et’’ dediler. Oryantal müzik başladı. ‘‘La Turca’’ gizemli, tahrik edici ritmik bel bükmelere, kalça sallamalara, kıvırtmalara, göbek atmalara başladı. İşte ne olduysa o anda oldu. Peter Howard ‘‘Üzerindekileri çıkar’’ dedi, ‘‘La Turca’’ yavaş yavaş bej giysisini çıkardı. İç çamaşırları ile kaldı. Orkestra önündeki platform etrafına toplanan gözü dönmüş kafası dumanlı erkekler ceketlerini çıkartarak yere serdiler. Peter Howard adeta emir verircesine, ‘‘Sütyenini de at’’ diye bağırdı.
‘‘La Turca’’ etrafındaki kadınları işaret etti. Utandığını dile getirdi. Ama ok yaydan çıkmıştı bir kere. Israrlara dayanamadı ve büyük skandal yaratacak, sansüre girecek, belki yaşamını değiştirecek, kimine de ilham verecek hareketi yaparak kopçayı açıverdi. İşte o anda usta şipşakçı Tezio flaşları patlattı. ‘‘Tatlı Hayat’’ın simgelendiği anı ölümsüzleştiriyordu. Kendisinden başka fotoğrafçı yoktu. Ama sekizinci flaş patlamayınca başından kaynar sular döküldü. Makara bitmişti.
Çaktırmadan çıktı, motosikletine atladığı gibi gazetelerin, dergilerin gece nöbetçilerine haber verdi. Elinde inanılmaz fotoğraflar vardı. Ertesi gün L'Espresso dergisi Yazıişleri Sorumlusu La Turca'nın çıplak fotoğraflarını görünce tırnaklarını yemeye başladı. Bunlar asla yayınlanamazdı. Roma'da Katolik dünyasının lideri olan Papa vardı ve böyle fotoğraflara tahammül edemezdi. Düşündüler taşındılar, La Turca'nın çıplak fotoğraflarını, göğüs uçlarını beyaza boyayarak yayınladılar. Ondan sonraki ikinci fotoğraf ise siyah bantla sütunlarda yer buldu.
Tezio'nun fotoğrafları Fellini'nin ‘‘Tatlı Hayat’’ filmindeki ‘‘Paparazzo’’ adlı şipşakçı rolü için de bir ilham kaynağı idi. L'Espresso piyasaya çıkınca tutucu İtalyan kadınları ‘‘Gözleri bu görüntüye tanık oldu’’ diye kiliselere koşup günah bile çıkardılar. Ama 5 Kasım 1958'de ‘‘Tatlı Hayat’’ startı almış ve geriye dönüş imkânsızlaşmıştı.
KİMDİ BU LA TURCA
La Turca, İstanbul Kurtuluş semtinde doğan 15 yaşındayken bir güzellik yarışmasında ‘‘Boğaziçi Güzeli’’ seçilen, adı daha sonra bir milletvekili ile aşk dedikodusuna karışan, sonuçta sinema oyuncusu olma düşü ile Roma'ya giden bir Ermeni kızıydı. Ayşe Nana adını kullanıyordu. Büyük umutlarla geldiği İtalya'da pavyonlarda çalışıyordu. Arada bir böyle partilere çağırılıp göbek dansı yapıyordu. Kral Faruk'un kadınlar ordusunda zaman zaman yer alıyordu.
Rugantino'daki o dans, o uluorta striptiz ters etki yapmıştı. Roma skandalla çalkalanıyor. Kimse artık Ayşe Nana'yı bir yere davet etmiyordu. İş bile bulamıyordu. Fellini'nin ‘‘Tatlı Hayat’’ filminde kendisine rol önerdiği iddiası daha sonra yalanlandı. Ayşe Nana birden ortalardan kayboldu. ‘‘La Turca’’ adını beğenmiyordu. Bir gazeteciyle evlendi, çocuğu oldu. Kabareyi denedi. Trastevere semtinde 38 koltuklu basık bir salonda erotik konulu oyunlar sergiledi. Ama yıpranmıştı. O sadece skandallar kraliçesiydi. Bir gün sahnede ‘‘Brava La Turca’’ diyen bir seyirciye hakaretler yağdırdı. ‘‘Ben Türk değil, vatansız bir Ermeniyim. Türkler atalarımı kesip doğradılar’’ diye bağırdı.
1984 yılında kendisi ile röportaj yapmıştım. ‘‘Vatansızlar’’ diye bir kitap yazdığını, Türk vatandaşlığından çıkartıldığından beri Türkiye'ye gitmediğini, eserinin önsözünü kendisi gibi Ermeni asıllı Charles Aznavour'un yazmayı üstlendiğini söylemiş ve ‘‘ASALA sempatizanı’’ olduğunu itiraf etmişti. O kitabı hâlâ bitirmediği gibi, inzivaya çekildiği iki yıl öncesine kadar azınlıktaki etnik grupları destekleyen toplantılara, yürüyüşlere katıldığı biliniyordu. Şimdilerde ise tamamen inzivaya çekildiği, o ‘‘Rugantino’’ skandalından sonra bir daha kendisini toparlayamadığı ve sakinleştirici ilaçlarla yaşadığı, Roma dışındaki evinden dışarı çıkmadığı söylentileri yoğunlukta.
O skandal resimleri çeken ‘‘paparazzi’’ Tezio Secchiaroli geçtiğimiz temmuz ayında öldüğünde ‘‘Ohh iyi olmuş’’ dediği bile öne sürülüyor.
Televizyonlarda boy göstererek bir zamanlar ‘‘O resimler foto montajdı’’ iddiasında bulunan Ayşe Nana, ‘‘Tatlı Hayat’’ kendi sayesinde 40. yıldönümünü kutlarken dünyasına küsmüş kitabını bitirmeye çalışıyor.
Paparazzilik böyle doğdu
İstanbul Kurtuluş’lu Ayşe Nana Roma'da pavyonlarda çalışıyordu. Arada bir sosyete partilerine çağırılıp göbek dansı yapıyordu. Bundan tam 40 yıl önce, 5 Kasım 1958'de bir partide çıplak dans edince paparazzilik mesleği doğdu. Usta yönetmen Federico Fellini'nin ‘‘Tatlı Hayat’’ filmine ilham kaynağı olan fotoğrafları çeken, yine aynı filmin ‘‘Paparazzo’’su Tezio Secciaroli'ydi. Haftalık L'Espresso dergisi, 40 yıl arşivinde sakladığı yedi fotoğraftan beşini Tezio Secchiaroli'nin temmuz ayında ölümünden sonra kapak yaptı.
Paylaş