Paylaş
Şu aralar aldığınız her gazete ve dergide muhakkak kilo vermek veya sağlıklı yaşamak adı altında yazılar var. Bu yazıların hemen hepsi suya yazılmış gibi. Yapmamız gerekenler net, yapmamamız gerekenler daha da belli aslen. Biz yine de okumaya bir yerinden dahil olup, aynı döngüye her sene giriyoruz.
Bu haftakiler aslen diyet yiyecekler değil. Vücudumuz kendini ve ph dengesini yenileyip düzeltebilen bir organizma. Bunun için gerekli vitamin ve mineralleri aldığından emin olup, daha az yorgun daha zinde olması için gereken yüzlerce tariften sadece bir-iki tanesini anlatacağım bu yazıda.
Vücudumuzun nelerden oluştuğunu, tüm hücrelerinin yaşaması için beslendiğini düşünürsek, tam anlamıyla ne yersek ‘o’ oluyoruz. Belli hastalıklarda iyileşmek için kimyasal tabletler alıyoruz. Vücudumuza giren yiyeceklerin oranlarına baktığımızda ilaçlar kadar, hatta daha fazla etkilendiğimiz kesin. Yoğun C vitamini alımıyla insan vücudunun ne kadar değişebildiği de pek çok çalışmayla ortaya kondu.
ÖMRÜMÜZE ÖMÜR KATACAK ÖNERİLER
YEDİĞİM YEMEKLER KAÇ YAŞINDA?: Yiyeceklerin ömrünü uzatmak için eklenen bir sürü maddenin hayatımızdan neler götürdüğünü hala tam olarak bilemiyoruz. Tazesi varken, yaşlısına gitmeye ne gerek var? Gerçeği varken hem de daha ucuzken, sahtesine gitmenin bir mantığı var mı? Yemek yapma ağı uzadıkça bu sorular kaçınılmaz oluyor. Büyük marketlerden aldığımız sebzeler en iyi ihtimalle bir haftalık. Bu yurt dışından yolculuk, -ki elmayı dahi ithal eder olduk- ayları buluyor. Taze ve yerel sebzeler mevsiminde yendiğinde vücudumuzu da yaza ve kışa hazırlıyor. Mahalle manavları, yufkacısı ve fırını önemli. Taptaze ve sıcacık olabiliyor. Orta ölçek esnafı desteklemek, küçük ve orta ölçekli üreticiyi de desteklemek anlamına geliyor. Önümüzdeki yıllarda daha çok kıymeti anlaşılacak bu olgu hakkında biraz kafa yormak çok önemli.
YEDİKLERİMİZİN NE KADARI PİŞMİŞ?: Hayatını pişirmekten kazanan biri olarak, yediklerimizin yüzde 51’inin pişmemiş olması gerektiğini söylemek ilk etapta çelişiyor gibi gözükse de, sonraki yemek üretimimiz kafa yormamız gereken bir konu. Buharda haşlansa bile besinlerin değerleri azaldığı kesin. Toksinlerin bağırsaklarımıza ve kanımızla tüm vücudumuza yayılmasını da bu şekilde azaltmak mümkün. Çok fazla pişmiş yiyecek yediğimizde vücut toksin olarak algılamaya başlayıp, mücadeleye başlıyor. Anlamsızca hissettiğimiz yorgunlukların bir kısmı da bundan.
GÜNDE İKİ KERE TAZE LİMON SIKILMIŞ SICAK SU: Toksinlerden arınmanın en önemli yöntemlerden biri de su içmek. Gıdaların hakkıyla emilebilmesi için de toksinlerden arınmalıyız. Yeterli su içip içmediğinizi idrarınızdan ölçmenizi tavsiye ederim. Sarı ve kokuluysa, az su içilmiş demek. Uyanır uyanmaz iki bardak, gün bitene kadar en az üç litre. Yemeklere oturmadan yarım saat önce 2’şer bardak. Bunu iki gün yaptıktan sonra, vücudunuzun ‘Hadi bana su ver’ dediğini hissetmeye başlayacaksınız.
Limonlu suyun faydalarıyla ilgili tonlarca yazı var. Ben, içtiğim her bardakta bu yazılanları canlı canlı hisseder gibiyim. Ancak limon taze kesilmiş olmalı. Bir de limon kabuğunun kaynar suya kattığı tattan şahsen çok emin değilim. Suyunu sıkıp kabuğunu koymamanızı tavsiye ederim. Dişlere, cilde, yağ yakımına, tansiyona ve gribe bire bir.
PEYNİRİN YANINDA BOL BOL YEŞİLLİK: Yeni nesil ailelerde hızla erozyona uğrayan kahvaltı alışkanlığına acilen yeniden dönmeli.
Klasik Türk kahvaltısının yanında taze salatalık, domates ve bol mevsim yeşillikleri güne muhteşem bir başlangıç. Mısır gevreği satış eğrisine baktıkça korkutan bu durum; mısırın dünyadaki halini düşündükçe bu tüketimin hızla artması her gün biraz daha önemli bir hal alıyor.
UFAK ATIMLIK MEYVE SULARI: İlk denediğimde inanamamıştım, bir çay bardağının yarısı kadar doğal meyve suyunda vücudu götürebilecek şeker mevcut. Meyve yemek yerine suyunu içtiğimizde de yoğun bir sindirim başlamadığı için vücut hiç dalgalanmıyor ve şeker yeterli geliyor. Her bir buçuk saatte bir, bununla idare edebiliyorsunuz.
MUTLU OLMAK İÇİN İKİ AVUÇ KAJU: Yazılarımdan bilirsiniz, memleketimizde yetişmeyen malzemeleri mümkün olduğunca kullanmıyorum. Ancak kaju fıstık zayıf tarafım. Sanki yediğim anda mutluluk hormonu salgılıyorum. Bir belgeselde izledim, iki avuç kaju antidepresan etkisi yapıyormuş. Bunu tartışabilecek bilgiye sahip değilim ama denemenin zararını görmüyorum.
MUHTEŞEM ELMA ZENCEFİL VE LİMON SUYU
(Metabolizma güçlendirme bombası)
Üç adet yerli yeşil elma, ceviz büyüklüğünde zencefil ve bir limonun kabuklarını soyup; meyve suyu sıkacağında sıkın. Eğer meyve suyu sıkacağınız yoksa muhakkak almanız gereken bir ev aleti. Artık ekonomik olanları da bolca satılıyor. Elma şekeri dengelerken, zencefil metabolizmayı hızlandırıp terlemeyi arttırır, mideyi yatıştırır. Bağışıklık sistemine limonla birlikte destek çıkar.
SU BUHARINDA HAŞLANMIŞ SULTANİ BEZELYE
Füzyon lokantalarında tanıştığım ‘edamame’ isimli bir çeşit fasulye vardır. Yemeklerden evvel gelir. Sabırsızlığı dindirmek istercesine. Fasulyeyi çekirdek gibi çıtlatır, içindeki taneleri yersiniz. Kabuğunun suyunu hafif emersiniz. Buradan esinlenerek hazırladım bu tarifi. Geniş bir tencereyi yarısına kadar kaynar suyla doldurun. Üzerine suyun geçmeyeceği şekilde kevgiri oturtun. Bıdık taneli muhteşem görünümlü bezelyeleri haşlanmak üzere koyup kapağını kapatın. 7-8 dakika içinde renkleri daha da parlayacaktır. Çukur kaplara koyup içine biraz deniz tuzu, arzu ederseniz bir kurutulmuş kırmızı biber parçasını ekleyip afiyetle yiyin.
MARİFETLİ MAARİF TAKVİMİ
* Mezgit ve levrek balık açısından fazla zengin olmayan yaz aylarına girmeden evvel bol bol yiyebileceklerimizden.
* Yaşasın, salatalık ve barbunya başlıyor!
* Can erik ve çilek yazın gelmek üzere olduğunu haber veren heyecan verici meyveler.
HAFTANIN SÖZÜ
Yediklerimiz ilacımız, ilaçlarımız da yediklerimiz olsun!
HİPOKRAT
Paylaş