Paylaş
Atatürk bu sözü ile işgal altındaki ülkemizin, sadece bir kısmında oluşturulan bir savunma hattının yeterli olmayacağını, bütün vatanı içine alan bir savunma ile gerçek anlamda savunma yapılabileceğini ifade ediyordu. Bu sözüyle, birlikte mücadelenin, destekli savaşmanın önemini vurgulamış ve müdafaayı karış karış tüm ülkeye yayarak kazanmayı hedeflemişti. Atatürk, bunu işgalci dış güce karşı başardı. Öyle bir gün geldi ki, Yunan meclisi bu defa Ankara’da ölen canlarımız için saygı duruşunda bulundu. Bakınız kin ve nefret nasıl unutuluyor.
Peki yaşadığımız teröre karşı mücadeleyi öfkemize “Dur!” diyerek günün şartlarıyla nasıl vereceğiz?
Yakın tarihimizdeki bu olayla Ankara katliamına şöyle bir bir ışık tutalım;
Terörü durdurmak için 1 Kasım seçimlerini beklemeye gerek yok. Türkiye, AKP’nin değil. Herşeyi onlardan beklemek veya her olay sonrasında AKP’nin siyasi kararlarını hedef göstermek, ya da daha da ileri gidip AKP seçmenine hakaret etmek terörü ya da yaşanan olumsuzlukları durdurmaya yetmiyor. Sadece, şimdiye kadar ne yapıldıysa işe yaramadığını kabullenmemiz gerekiyor.
Neydi bu işe yaramayanlar? Ne yapılmalı?
Türkiye’yi büyük karamsarlığa sokan Diyarbakır, Suruç ve son olarak Ankara’da patlayan canlı bombaların IŞİD bağlantılı olduğunu bilmeyen yok. Şanlıurfa’nın Süruç kasabasında eylemi gerçekleştiren canlı bombacının kimliğini emniyet yetkilileri açıklamıştı. Saldırgan Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz ‘ün işletiği İslam Çay ocağınının IŞİD’e adam toplama yeri olarak işletildiği da kaydedilmişti. Zaten, İstanbul’un pek çok semtinde bazı mağazalar IŞİD bayrakları ve üniformaları da satıyordu. Kimse sesini çıkarmıyordu.
Üç eylemin de türü, yöntemi, hedefi ve zamanlaması birbiriyle uyuşuyor. Peki, IŞİD, neden HDP sempatizanı bu insanlarımızı hedef alıyor?
Komplo teorisi üretmeye gerek yok. IŞİD’in Irak ve Suriye’deki eylemlerine bakmak yeterli. Uluslararası istihbarat raporları IŞID’ın büyümesindeki en önemli etkenin çevresine yaydığı korku olduğunu gösteriyor. İslam dinini kendi istedikleri gibi uygulamayanları inançlarından ve yaşam tarzlarından dolayı katlediyorlar. Türkiye’de belirledikleri hedef, çoğunluğu Alevi vatandaşımız olan HDP mitingleri. IŞİD’ın Suriye ve Irak’ta uyguladığı vahşetin 40 tonunu, eğer bakabildiyseniz yayınladıkları videolarda görmüşsünüzdür. AKP tabanı yolsuzlukla ilgili ses kayıtlarında olduğu gibi tepkisini “İzlemedim. Görmedim” diye veriyor.
Ancak, görüntüler internette duruyor. IŞİD uyguladığı vahşeti dünyanın gözüne sokmaktan çekinmiyor. Siyasi olarak farklı kutuplardaki ABD, Rusya, İran, Irak ve Avrupa ülkelerinin ortak düşman gördüğü IŞİD’a karşı AKP hükümeti, bölgedeki Kürt yayılmacılığını öne sürerek mesafeli duruyor.
1 Kasım seçimleri sonrasında sonuç ne olursa olsun, terör saldırılarının son bulacağını düşünmek gerçekçi değil.
IŞİD, Suriye ve Irak’ta eylemlerine başladığı ilk aylarda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün; “Bunlar öfkeli çocuklar. Düşünün onlara o kadar çok kötülük yapılmış ki, böyle eylemlere başvurabiliyorlar” şeklindeki yaklaşımını hatırlayalım.
Gül’ün bu konuda haklı olduğunu varsayın ve kendinize şu soruyu sorun; “Peki, Ankara’da kendilerine böylesine kötülük yapılan çocukların, bu vahşetin daha büyüğünü başkalarına yapmaya hakları varmıdır? Ankara’da üniversite öğrencisi kızı ve kardeşini kaybeden İzzettin Çevik’in insan parçaları sıçramış yüzündeki o sert bakışta öfkesinin kime olduğunu düşünüyorsunuz?
Çevik ve onun gibi onlarca babanın yerinde olsaydınız, kime hesap soracaktınız?
Hükümete değil mi? Bunun için onlara oy vermedin mi? Devlet nerede?, Hükümetimiz nerede? diye sormazmısın?. Yıllarca, Nerede bu devlet? diye haykıran sen değilmiydin? Siyasette uzun sure kalmak çok kötü bir şey. Bir defa sıkışıp yalan söyledin mi, onun tekrarı geliyor. Bu yalan tekrarlandıkça bu defa kendi yalanlarına da inanmaya başlıyorlar. Zaten, yandaş medya sayesinde seçmeni yalanı doğruyu nasıl ayıracak ki!
Halk doğal olarak tepkisini hükümete gösterecektir. Çünkü, işleri gereği halkın güvenliğini, kamu düzenini sağlamak ve ülkeyi kalkındırmak için bu göreve geldiler. Sonuç; hayal kırıklığı, hep bir bahane, hep bir başka güç veya bir yeni düşmanı hedefe oturtmak. Bir takım medya üzerinde kurulan algı yönetimi mekanizması ile seçmenini bir kurgu dünyasında yaşatan şebeke çalışıyor. Burada açıkça yazayım: “Haber, kitap okumayan, haberi TV anonslarından ya da liderinin ağzından alan. Vaktinin çoğunu Facebook’ta kaynağı ve doğruluğu belirsiz kurgulu yazılarla geçirip, doğrulama, sorgulama ve araştırma alışkanlığı olmayan seçmenin yaşanan olaylar sonrası fikri ne olabilir ki!
Şunu itiraf edeyim; teröre karşı ne kadar önlem alsanız da New York’ta 11 Eylül terör saldırıları ve sonrasına tanık olmuş bir kişi olarak, sadece tüm toplumun razı geleceği siyasi kararları uygulamaya sokarak ve güvenilir istihbarat şebekesine sahip olarak teröre engel olursunuz.
Önümüzdeki seçimlerin sonuçları ne olursa olsun terörün bitmeyeceği ortada. Çare, gerçek bir hukuk devleti olmaktır.
IŞİD, Türkiye’nin de AKP’nin de düşmanıdır. Sosyal medyadaki karşılıklı küfürleşmeyi bırakıp vatandaşlık görevinizi yapıp. Gördüklerinizi savcılığa ve farklı medya kuruluşlarına gönderin. Sosyal medyada paylaşın. Kimliğinizi saklamayın. Kendinizle gurur duyun. Takipcisi olun. Terörle mücadele, sadece siyasilerin kontrolündeki polis ile değil, tüm insanlık adına tüm halkın müşterek desteği ile kazanılacaktır. Halkımız, küfür ve hakaret edenleri değil, gerçek aydın, edebiyatçı ve sanatçılarını dinleyecektir. Bugün ister sevin ister sevmeyin ama, bir zamanlar TRT ekranlarında tüm ailenizi kahkahalara boğan Levent Kırca’nın son mektubunu da mutlaka okuyun.
Paylaş