Paylaş
İşgalci Fransız ordusu Suriyeli direnişçileri bastırmak için Şam’ı 18 Ekim 1925 gecesi başlayarak 48 saat süreyle havadan uçak ve top atışlarıyla bombalamış, en az bin 400 sivil yaşamını yitirmişti.
Fransa’nın Suriye projesi raydan çıkınca
Suriye’de acıların durması, katliamların sorumlularının yargılanmasını herkes istiyor. Ancak, Suriye’deki katliamların 2011 yılı Mart ayında başladığını kabul etmek, meseleyi çözmek için yeterli değil. Fransa’nın 1920’de planladığı Suriye projesi raydan çıkmaya başlayınca giderek artan isyanları bastırmak için bombaladığı Şam dışındaki diğer şehirlerde de en az 6 bin sivil hayatını kaybetmişti. Fransa, bugün Suriye’deki katliamların sorumlularının yargılanmasını isterken, aynı yerde kendi uyguladığı ölümcül şiddetin hesabının bir gün kendisinden de sorulacağından endişeleniyor olmalı ki, BM’de reklama yönelik sorumluluk havası atıyor.
BM’de içi boş reklam kampanyası
Fransa, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 62 üye devletin desteğini alarak Güvenlik Konseyi’ne sunduğu tasarının, Suriye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran anlaşmaya taraf olmaması nedeniyle onaylanması durumunda bile, ceza mahkemesi savcılarına sadece iddia edilen ihlalleri soruşturma yetkisi vermekten öteye gitmeyeceğini, ayrıca Rusya ve Çin tarafından veto edileceğini çok iyi biliyordu.
Rusya’nın BM nezdindeki hızlı, uzun ve çok iyi İngilizce konuşan Daimi Büyükelçisi Vitali Çurkin, tasarıyı kamuoyuna dönük içi boş bir “reklam kampanyası” olarak tanımlarken, onaylanması durumunda Suriye için barışçı çözüm bulma çabalarına sekte vuracağını ileri sürmekte çok haklıydı. Suriye konusunda Güvenlik Konseyi’nde Çin sessiz kalmasına rağmen, her tasarıya Rusya ile birlikte karar vermiş, 2011 yılı Mart ayında başlayan ve en az 150 bin kişinin yaşamını yitirdiği iç savaş süresince Güvenlik Konseyi’ne getirilen üç tasarıyı daha birlikte veto etmişlerdi.
Fransa’nın başta olduğu Türkiye ve diğer Batı ülkeleri Suriye’de barışın bir türlü sağlanamaması ve Esad yönetiminin devrilmemesinden Rusya ve Çin’i sorumlu tutmaları anlaşılabilir. Ancak arka planda neler yaşandığı ve çatışmanın köklerini anlamak için Fransa’nın 18 Ekim gecesi katliamını, Suriye’yi bölme planlarını ve sonuçlarını iyi okumamız gerekiyor.
Her şey 'Modern Ortadoğu Tarihi'nde var
William L. Cleveland ve Martin Bunton’un yazdığı 'Modern Ortadoğu Tarihi' isimli kitapta Fransa’nın Suriye planı bakın nasıl anlatılıyor:
"Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı sonrasında Suriye’den çekilmesi sonrasında, Fransa; kapitülasyonların verdiği yetkilerle bölgedeki ticaretini, yaptığı tren yolları ve limanlar gibi önemli yatırımlarını, hatta sözde Hıristiyan nüfusu korumak amacıyla 1920’de 15 bin askerle Kral Faysal güçlerini Şam’dan çıkarıp Suriye’yi işgalinden 1946’daki çekilmesine kadar bugünkü etnik çatışmalara neden olan tohumlarını atmıştı."
Alevi ve Dürzileri izole etti, Sünni Müslümanları etkin kıldı
Fransa, Suriye’de elde ettiği manda gücü ile çok sayıda farklı etnik gruplardan oluşan siyasi birimler kurarak Suriye Ulusal Kimliği’nin gelişmesini engellemeye çalıştı. 1920’de Halep ve Şam'ı iki ayrı devlete ayırarak başlarında Fransız danışman bulunan kendi valilerini atadı. Politik parçalamaya bir başka çaba olarak ise Suriye'nin iki bölgesel küçük azınlık grupları olan Dürzi ve Alevilerin de farklılığını vurgulayarak 1922’de onlara da kendi devletlerini kurdurdu. Bu iki küçük devlet 1942’ye kadar, Halep Devleti ve Şam Devleti’nin 1924’te birleştirilip Suriye Devleti diye adlandırılmasına rağmen dışarda tutularak yeni planlanan Suriye’de söz sahibi edilmedi. Fransa, Sünni Müslümanları daha etkin kılarak başarılı olacağına inandığı Suriye ulusal siyasetinden Alevi ve Dürzileri uzak tutarak izole etti.
Suriye’de 6 bin sivili öldüren Fransa’dan kim hesap soracak?
1946 yılında kazanılan bağımsızlıktan sonra Suriye'ye gelen ve günümüze kadar devam eden yıkıcı siyasi istikrarsızlığı karakterize ederken Fransa’nın manda yetkileriyle ülkedeki kurumları birbirinden parçalaması ve etnik ayrımcılığı köklendirmesi mutlaka değerlendirilmelidir. Fransa, 1925 ve 1927 yılları arasında Dürzilerle başlayan ve Humus ile Şam’da yaşanan büyük isyanı şiddetle bastırmaya çalışırken, Şam şehrini 18 Ekim 1925’de hem uçaklarla hem de havan topları ile bombaladı. 48 saat içinde en az bin 400 sivil yaşamını yitirirken, isyanlar süresince ölenlerin sayısı 6 bini geçti. Suriye neredeyse yerle bir olup ekonomisi çökerken Fransa, bu bedeli hem insan yaşamı hem de maddi kayıp olarak ödeyince, Suriye’yi bölüp yönetme planlarını tamamen değiştirdiler.
Cezayir bir yana Fransa da geçmişiyle yüzleşmeli
Rusya’nın BM Büyükelçisi Çurkin, Güvenlik Konseyi’nde veto ettikleri Fransa’nın tasarısı için “içi boş reklam kampanyası” derken kendisine hak vermemek mümkün değil. “Sözde Ermeni Soykırımı”’nı kabul ederek, her yıl Türkiye’yi küçük düşürmeye ve Türkleri cezalandırmaya çalışan Fransız siyasetçiler, Suriye’deki savaş suçlularını ararlarken 18 Ekim 1925’e kadar geri gidip, bölgeye ektikleri şiddet tohumlarıyla yüzleşmeliler. Bu yazıda Cezayir’de işledikleri suçları da yazmaya maalesef yer yok.
Güvenlik Konseyi girişindeki Suriye’yi paylaştıran tablet
Bugün çok ilginçtir ki, Güvenlik Konseyi girişinde Türkiye tarafından yenilenen ve Kadeş Antlaşması'nın yazıldığı tabletin bakır bir kopyasının asılı olduğu ‘Turkish Lounge’ adı verilen salonun açılışını Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Genel Sekreter Yardımcısı Jan Eliasson ile birlikte Suriye iç savaşının en kızıştığı günlerde karşılıklı birer Türk kahvesi yudumlayarak yapmışlardı. Uzun yıllar önce BM’ye hediye ettiğimiz ancak yenilenen salon sayesinde verilen davete katılan diplomat ve yabancı gazetecilere ‘’BM’ye örnek olacak Uluslararası ilk barış anlaşma“ diye kısaca anlatılmıştı. Halbuki tablet üzerinde eski dilde yazılanlar; Suriye topraklarının nasıl pay edileceğini de anlatıyordu. Bakır tablet tam da Güvenlik Konseyi’nin girişine asılmıştı. M.Ö. 13. yüzyıldaki “Kadeş Savaşı” sonunda Mısır Firavunu 2. Ramses ile Hitit Kralı 3. Hattuşuli arasında imzalanan barış anlaşması Akad dilinde yazılmış, Hitit ve Mısır alfabesinde de kopyalanmış ilk uluslararası barış anlaşması olarak tarihte geçiyor. Tablette bugüne ışık verecek bir bir başka önemli madde ise; Mısır’dan Hitit ülkesine veya Hitit ülkesinden Mısır’a kaçan-sığınan kişiler kendi ülkelerine iade edileceği, ancak bu kişilerin şiddetle cezalandırılmayacağıydı. Fransa’nın sunduğu tasarı ise cezalandırmaktan söz ediyor. Yani Suriye topraklarının dış güçler tarafından nerdeyse 34 yüzyıldır pay edilemediğinin ve mültecilere verilen değerin resmi bir belgesiydi. Hem de hiç bilmeden tam yerine asılmıştı. Keşke Fransızlar 1906 yılında Boğazköy’de bulunan bu tableti dikkatli okuyup, bu toprakların çiviyle taşa yazılan anlaşmayla dahi bölünemediğini anlayabilselerdi.
Paylaş