Paylaş
O sırf bir soygun değil, soygundan öte, bir darbe hayali’nin son basamağıdır.
Ne darbesi yahu?
Daha ileri.
Çünkü o, bir ihtilal ümidi’ne kadar uzanıyor.
***
Hedef neymiş?
Tencereyi tavayı kapan, sokağa dökülecekmiş.
E sonra?
Sonrası, herhalde yabancıların takdirine kalmış...
Öyle ya...
Bu güzelim ülkenin yönetimini bizim masaya ya da yerli bir konseye bırakırlar mı?
Elbet kendi uzmanlarını getireceklerdir.
Buyurun.
Bu da bir vizyon:
- Tek Jeremy yetmez.
Binlerce Jeremy lazım. “Enver gireceğine Bulgar girsin.”
Nasıl vizyon ama?
***
İşte bu sebeple diyorum ki:
- Lafı gevelemeyin.
Fahiş fiyat deyip geçmeyin. Bu mesele, soygun yapmak gibi “masum bir gaye”den ibaret olsaydı, eh, dayanabildiğimiz kadar dayanır, “bir lokma bir hırka”yla direnebilirdik...
***
Lakin bu iş öyle değil.
Saf ve temiz Türk esnafı, işin farkında bile değil. Ona iyi anlatmamız lazım. Organize bir hakaretle karşı karşıyayız... Fahiş fiyata sadece biz mi muhatabız? Esnaf da aynı pahalılıkla boğuşmuyor mu?
Esnafın da çoluğu çocuğu yok mu?
***
- Bir milli seferberlik lazım.
Esnafı da yanımıza alarak bir milli seferberlik.
Bizden öğrenecek değil...
Devlet, bilir bunun yolunu. Karşımızdaki şerefsizler, piyasa kurallarından nasıl faydalanıp bu ihanete kalkışıyorlarsa, devlet de aynı yollarla, daha da ustaca yöntemlerle hepsine haddini bildirecektir elbet...
Ok, artık yaydan çıkmıştır.
Not:
Ben ben ben...
Dünyayı yenecek olan, ben.
Hiçbir sıfatım yok ama ben, ben, ben...
Sevgili okuyucular... Özgüven’in müsamere kıvamında sergilenen türüne pişkinlik denir, yüzsüzlük denir... Ve bizim gezegende bu ruh hastalarına pek ender rastlanır.
Aman uzak durun.
Mikrop bulaşıcıdır.
Paylaş