Paylaş
9-10 gündür haberler mızmız.
Gazeteler renksiz.
Televizyonlar ruhsuz.
Mükerrer, vakumlu ve konserve programların dışında ne vardı?
- Trafik kazaları.
- Cinayetler.
- Hırsızlıklar.
- Sel ve su baskınları.
***
Yarından itibaren ise, kopkoyu bir siyasi dönem başlıyor.
Aday tespitleri.
İttifak arayışları.
En mühimi de:
“Oyları bölmeyin” çağrıları.
Ne demek o?
Yani, “sen aday falan gösterme, benim adayıma oy ver”.
***
Yakışıksız bir istek bu.
Halbuki Demirel, bunun bari yakışıklı olanını yapmıştı... 1991.
Ödünç oy istemişti.
Bir def’aya mahsus olmak üzere ödünç oy...
Siz de öyle yapın.
Zira öbür türlüsü, pişkinlik sınıfına girer. Ne demek oyları bölmeyin...
Hepsi senin mi?
***
Klasik siyaset...
Bu “oyları bölmeyin” feryadını biz kırk yıldır duyarız. Rahmetli Ecevit’e bu yüzden “Bir Bölen” damgası vurulduğunu da hep birlikte hatırlarız.
- Oyları bölmeyin.
Yani, siyasi tercihinizi terkedin, partinizi boşverin, seçime girmeyin, bana gelin.
Çocukluğumuzda Vatan Cephesi vardı. Şimdi de Ulusal Cephe icat ediyorlar. Ne kadar demode.
***
Kitaba bakarsanız, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsuru.
Ama hayata bakarsanız vazgeçilmez unsur benim...
Ben, ben, ben... Ben varsam demokrasi vardır, yoksam yoktur.
Unutmayın.
Önümüzdeki hafta hep bunları göreceğiz, duyacağız.
Yani epey eğleneceğiz.
Paylaş