Paylaş
Önüne kim çıkarsa elini sıkıyor... Kıyıda köşede ya da merdiven altında biri kalmışsa süratle gidip onun da elini sıkıyor.
Hoş bir alışkanlık.
“Sıktığı her el, 1 oy demektir” diye düşünüyor olmalı.
***
Demirel de el sıkmayı severdi. Öyle ki, günde kaç kişiyle tokalaştığının çetelesini tuttururdu.
Lakin, elini sıktığı vatandaşın o anda yüzüne bakmaz, kuyruktakilerin yüzüne bakardı.
Rahmetli Mete Akyol bir gün “Niçin böyle yapıyorsunuz” diye sormuştu da cevap olarak bir kahkaha atmıştı. Eh, o kahkaha atınca biz daha büyük kahkaha atmıştık.
***
Bu işin üstadı Hasan Celal Güzel’dir.
O el sıkmaz, karşılaştığı her vatandaşa el ense çekip, yanaklarından öperdi...
Günde kimbilir kaç kişiyi.
***
Telefon terbiyesinde ise Demirel’in eline kimse su dökemezdi.
Telefonu bizzat kendi açar, sizi bizzat kendi arardı. Bir defasından yine “Ben başbakan Süleyman Demirel” deyince bilmem kimin şoförü “Sen dalga geç, ben de Ecevit’im, buyur” diye karşılık vermiş, gerçeği öğrenince de mahcubiyetten yerin dibine girmişti.
***
Özal da fena sayılmazdı. Ama o, konuşmak istediği gazetecileri gece yarısı arardı. Nabız yoklar, hatta fikir soruyormuş gibi yapar ağızından laf alırdı...
Gazeteci de ertesi gün yazardı:
“Dün gece saat 01.00’de Özal aradı, uzun uzun sohbet ettik.”
Sanki en iyi arkadaşı.
Çok gülerdik...
***
Bunlar nereden aklıma geldi?
Akşener’den...
El sıkmalardan...
En iyi müşterisi de Kemal Bey’dir ama Kemal Bey el sıkarken, nerede ve nasıl durup fotoğraf vereceğini bilmiyor.
Her seferinde Akşener bir de onu çekip çevirmekle uğraşıyor. Ve hayrettir, hiç yorulmuyor.
El sıkanlarını Allah arttırsın.
Not:
Koskoca profesöre bakın.
Aynı cümlede 3 mükerrer kelime kullanıyor:
Küçük nüans farkı diyor.
Bu 3 kelimeyi düşünüp yanyana getirmek bile büyük hünerdir... Kutlarım.
Paylaş