Paylaş
Yağmur’un terör estirdiğini hiç gördünüz mü?
Görün işte.
Hem de “yağmadan evvel” terör.
- Ya yağarsa diye.
***
Meteoroloji’den nefret ediyorum.
Çünkü yağmur yağıp yağmayacağını güneş açıp açmayacağını, önceden bilmek hiç istemiyorum.
- Ah, güneş açmış.
Yağmuru bir sürpriz olarak karşılamalıyım:
- Oh, susamış toprak.
Bu öyle değil ki.
Yağmur geliyor diye korkar olduk.
Yağmurdan korkulur mu?
Hem de nasıl.
Teyakkuz halindeyiz.
***
Bu İstanbul var ya.
Canı çok tatlıdır. Nanemolladır.
Muhallebi çocuğudur.
Anadolu binbir meşakkat çeker ama İstanbul onun ondabirine dayanamaz.
Toprak kayması, çığ düşmesi, grizu patlaması, maden ocağı çökmesi... Bütün bu felaketler, hep Anadolu içindir.
İstanbul’a ne?
Sel, yangın, heyelan... Bunlar Anadolu’da sürekli can alır. Ama İstanbul kırk yılda bir gelen felakete bile katlanamaz. Türkiye’yi birbirine katar.
Bakar mısınız?
Anadolu beşik gibi sallanır durur. Yıllardır binlerce insan depremde ölür, ama İstanbul’un ilk sorduğu:
- Acaba Marmara’yı tetikler mi?
Çınarcık, Yalova, Bandırma, Tekirdağ, kimsenin umurunda değil, ille de İstanbul.
***
İşte, eve kapandık, iki gündür bekliyoruz.
- Eyvah yağmur.
Tam bir terör.
Halbuki ne güzel, yağmuru sevmek lâzım.
Hayır. Artık o bir öcü.
Paylaş