Paylaş
Dışarda okuyan 40 bin öğrencimiz de tatil için yurda geliyor.
Ne mutlu bize.
***
Yazının başlığına “dünü unutmayın” dedim.
Sahiden de unutmayın.
Yurtdışına ancak 2 yılda bir çıkışla kısıtlandığımız günleri...
Büyük torpiller bularak Merkez Bankası’ndan 200 Dolarcık döviz alabildiğimiz yılları...
Cebimizde 10 Dolar fazla çıkınca, derhal Mali Polis’e celbedildiğimiz dönemleri unutmayın.
Çok eski değil, 23 yıl öncesine kadar böyleydi.
O gün suç sayılanlar, şimdi hak sayılıyor.
Ne mutlu bize.
***
İnternet 10 yıl önce yoktu.
Cep telefonu, 12 yıl önce yoktu. Kredi kartlarımız 18 yıl önce yoktu.
Faks bile 22 yıl önce yoktu.
Halbuki bugün, bunların hepsi, vücudumuza eklenen yeni organlardır... Hem de vazgeçilmez organlar...
Göz kadar aziz, kulak kadar muhterem, burun kadar elzem.
Hepsi birden patladı.
Yoksa biz hâlâ, siyah-beyaz tek kanal’lı TRT’yle yetiniyor olacaktık.
***
Özal, Amerika’daki hasta yatağından konferans sistemiyle Bakanlar Kurulu’na başkanlık ederken amma da şaşırmıştık. Çünkü biz o günler, şehirlerarası telefon konuşması için 09’lu santrallerin esiriydik...
Daha da 4 yıl geriye giderseniz 03’lü santrallara yalvar yakar olmaktaydık.
Onun için diyorum ki “dünü unutmayın”.
***
Bugünkü teknik imkanlara, belki Özal olmasaydı da kavuşacaktık. Çünkü vakti gelmişti... Esasen bu bir takım oyunu’dur... Ama takım kaptanı çok mühimdir.
Özal, Kambiyo Mevzuatını bir gecede değiştirecek cesareti gösteremeseydi, Türk Parasını Koruma Kanunu yüzünden, bugün Roberto Carlos’a sahip olamayacaktık.
Dünü unutmayın.
Kendi dövizini kendin bul devri, çok eski’lerde değildir. Hele dövizsizlik sebebiyle katılamadığımız uluslararası spor turnuvaları hiç eskilerde değildir.
Unutmayın.
İstanbul’da 1982’ye kadar her sokakta şoför-müşteri kavgası vardı. Çünkü taksimetre yoktu.
Paylaş