Paylaş
Nezaket’ten öte bence cesaret. Sarıgül ona Kadir abi dediydi de işitmediği laf kalmadıydı.
Demokrasi terbiyemiz bu kadar.
Daha durun bakalım.
İmamoğlu, Tayyip Erdoğan’dan da randevu istedi. (Ya da isteyecek) İstanbul’un eski belediye başkanı olduğu için Erdoğan’ı da ziyaret edecek.
Hangi Erdoğan bu?
İmamoğlu’nun genel başkanı tarafından gayrimeşru ilan edilen Cumhurbaşkanı.
Ne yapalım.
Ülkede demokrasi var ama demokrat yok... Üç beş tane sosyal demokrat varsa bile onlar da sosyal değil.
Gelelim Fazıl Say’a.
Dünya çapındaki bu müzisyenimiz, 18 Ocak’ta vereceği konsere, Cumhurbaşkanı’nı da davet etti.
Niye ediyor?
- Çünkü o bir yandaş. Onun himayeye ihtiyacı var. Yüksek yerlere sığınmaya muhtaç, öyle mi?
“İşte Çağdaş Türkiye...”
Kafa böyle işliyor...
Her biri gidip -zerrece müzik kulağı olmadığı halde- Truva Sonatı’nı güya dinleyecek ama aslında Fazıl Say’ın siyasi görüşünü alkışlamak için orada bulunacak. Sanki piyano’nun her tuşu’ndan muhalif sesler fışkıracak.
- Sanatçı dediğin muhalif olur.
Tamam da...
Bir Fazıl Say olabilir mi?
Keza... İki değerli sanatçımızı Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i günlerdir, bir kesim alkışlıyor, bir kesim kınıyor. Nedir bu yahu?
Aslında herkes onların sırtından kendine pozisyon biçiyor, kendi durduğu yeri ve kendi bulunduğu kampı sergiliyor:
- Ben de varım.
- Hayır, ben yokum.
Anladık beyler.
Anket yapıyor değiliz.
Bu iki sanatçının Türkiye’de 80 milyon hayranı var idiyse, şimdi 40 milyona düştü diyelim. Ne fark edecek? En baba siyasi akımların bile kaç milyon taraftarı var acaba?
Mesele bitmiştir, dağılın... Metin Akpınar’ı ve Müjdat’ı sömürerek falan değil, varsa bir davanız kendiniz görün...
Paylaş