Neydi ki dertleri?
- Mevki - makam mı?
- İkbâl ve istikbâl mi?
Yoksa rahatlık battı da kapris mi yaptılar?
Hayır.
***
İstifa sebeplerini iyi okursanız, partilerine en büyük iyiliği yaparak gittiklerini anlarsınız.
Sanırım CHP seçmeni işin farkında. Ama yönetim, bu istifalara galiba
Ne olur ne olmaz.
HDP’nin başına bir kaza gelirse, onun boşluğunu doldurmak için yeni müttefikler edinmeye çalışıyor.
Normaldir.
Öyle bir kaza olmasa da ittifakta HDP ile başbaşa kalmak istemiyor.
***
Peki... Hem HDP kalsın, hem öbürleri de gelsin.
Çok iyi olur.
En iyi alternatif.
İsterseniz Sosyalist Muhafazakâr da diyebilirsiniz.
Yeter ki muhafazakâr eklemeyi unutmayın.
***
Büyük gelişme görüyorum.
Yıllardır konsolide ettikleri kendi tabanlarıyla, artık yetinmiyorlar. Muhafazakâr kitlelere açılıyorlar.
Öyle ki, AK Parti Seçmeni’ne seslenirken ses tonları ne kadar munis ve müşfik.
Çünkü oradan oy bekliyorlar.
Nihayet anladılar.
Onun puanlarını feda edemiyorlar. Nasıl etsinler? Hesap ortada.
HDP de bunları parmağında oynatıyor.
Ne kadar oynatsa hakkıdır... Sen HDP’ye hem muhtaçsın hem de ilişkini gizliyorsun.
Ne kadar gizlersen gizle...
Bütün Türkiye biliyor.
***
Lafa gelince “Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.”
Acaba öyle midir?
Yaygın bir endişe görüyoruz.
Bence bu uzak bir ihtimal ama mesele sadece ABD değil. Nereden gelirse gelsin, her kötü niyetli oyunu bozmak milli bütünlük sergileyerek olur.
***
İşte bu noktada irili ufaklı muhalefetlerin tavrı mühim.
Nitekim bize yıllardır yapılan bütün saldırılar, biraz da içeriden aldıkları avanstan cüret bulmuşlardır.
Bugün Bağımsız Türkiye’yi vurgulamak, kurucu parti
CHP’ye çok yakışır.
Ve o zaman, ABD dahil, bütün ülkeler şunu görür ve anlar:
Kime diyor?
Türk Hükümeti’ne mi, yoksa Türk Yargısı’na mı?
Eğer hükümete diyorsa yakışıksız bir şey istiyor. Yok, yargıya diyorsa daha da yakışıksız. Gönlüm şunu isterdi doğrusu.
Herkesten önce Demirtaş çıkıp desin ki:
- Siz kim oluyorsunuz?
***
Kaldı ki...
Avrupa Parlamentosu’nun hiçbir yerde, hiçbir konuda,
Başka bir 24 Ocak da
Gaffar Okkan cinayetinin işlendiği gün. (2001)
İkisini de rahmetle anıyorum.
***
Bir 24 Ocak daha var. (1980)
Ekonomide mühim bir kilometre taşı ve 24 Ocak Kararları diye anılan bir dizi paket.
Bugün bir izi kaldı mı bilemem ama Türk Basını’nda, ekonomi sayfalarının, uzman ekonomi muhabirlerinin ve ekonomi yazarlarının, velhasıl, bilgiye dayanan yeni bir gazetecilik türünün başladığı tarihtir 24 Ocak.
Hepsine selam olsun.
“Buna ne yazılır, ne söylenir” diye düşündüm, vallaha laf bulamadım. Kariyer sahibi koskoca bir akademisyene hakaret etmek istemediğim için de aczimi kabullendim ve vazgeçtim. Yazmıyorum... Başka şey konuşalım.
Doyum olmaz
Bir başka profesör de (Özgür Demirtaş) nereden icap ettiyse:
- Futbol karın doyurmaz dedi.
Dedi ama ne yapayım, müzik de karın doyurmaz, sinema, tiyatro, hele opera ve bale hiç doyurmaz. Daha da bir sürü şey.
Bunların hepsini tedavülden kaldıralım mı?
......
Gerçi profesöre ait sözlerin tamamını okumadım ama