Paylaş
Bunun nedeni, muhtemelen Ramazan orucu ibadeti ilk uygulanmaya başlandığında yaz aylarına tekabül ediyor olmasıdır. Yine de kaynaklarda bu aya niçin ramazan adının verildiği hakkında farklı açıklamalar yer alır. Ancak en fazla kabul gören yoruma göre bu ay, rastladığı mevsim gereği çok sıcak ve yakıcı bir özelliğe sahip olduğu için bu adla anılmıştır.
Maneviyatın yükseldiği, geleneksel uygulamaların hatırlanarak nesilden nesile aktarılan bu kutsal ayda, tekrarlanan ritüeller hafızalarımızda yer bulur. Nelerdir bu gelenekler bu hafta bunları ele alacağım.
RAMAZAN’DA TOP PATLADI MI?
Şehrin en yüksek tepesinde yapılan top atışı ile oruç açılır. İftarda herkes birbirine aynı soruyu sorar: ’Top patladı mı?’
İftar ve sahur topu uygulaması 1800’lü yıllarda Osmanlı döneminde başlamış. İftar topu geleneği halen sürse bile imsak vaktinde atılan toptan çok uzun yıllar önce vazgeçilmiş.
Osmanlı arşivlerine göre, iftar topu geleneğinin 1821 yılında Anadolu Hisarı’ndaki topun ateşlenmesiyle başladığı belirtiliyor. Anadolu Hisarı’nın ardından kısa bir süre sonra ise Rumeli Hisarı’nda da top atışları başlamış. 1827 yılında ise iftar topu Yedikule surlarında atılmaya başlamış kalelerin olmadığı bölgelerde, top atışları yasaklanmış. Söz konusu yerlerde iftar topu yerine, tüfek ateşleniyormuş.
*
Yaklaşık 14 saat boyunca yemek ve içmenin yasaklandığı, maneviyatın yüksek olduğu ramazan ayının en önemli kısmı ise iftar.
İftar, fitar kökünden gelir, açmak anlamındadır. İftar iftariyeliklerle açılır. Türk ve Osmanlı geleneğine göre, önce sofrada yer alan iftariyelikler yenir, ardından bir kahve içilir ya da akşam namazı kılınır, sonrasında çorba ve ramazan yemeğine geçilir.
Ramazan orucu su, zeytin ile, Mesnevi geleneğine göre bir tutam tuz ile açılır. Ardından iftariyeliklere geçilir. İftariyelikler içerinde kahvaltı grubu; peynir, reçel, tereyağ, kuru incir, kuru kayısı, hurma gibi atıştırmalıklar yer alır.
*
Her Ramazan’da ortaya çıkan güllaç da keza bir ramazan geleneğidir. Hükümdar Timurlenk’in sofrasında güllaç eksik etmediği söylenir.
Anadolu’ya güllaçın 93 harbinde Kırım’dan Abdullah Efendi vasıtasıyla saraya geldiği bilinir.
Tüy gibi hafif, baktığınızda arkasındaki yazıyı okuyacak kadar ince ve parlak olması gereken güllaç yumurta akıyla yapılmaya başlanmışsa da, şimdilerde nişasta ile üretilmektedir.
Bohça şeklinde yapılanları da vardır. Ilık süt ile yapılan güllaçın içerisine ceviz ve çeşitli harçlar konulabilir. Üzerine bereketi temsilen nar konulması bir gelenek haline gelmiştir.
*
Bir diğer ramazan iftar geleneklerinden biri de, kalan ve bayatlayan pidelerden yapılan tirit yemeğidir. Et suyu bulamadan yapılan tirit nedeniyle ‘sade suya tirit’ lafı buradan gelmektedir.
Benzer bir tarif ‘Cingan Baklavası’ da Antep sade yağı ve Antep pekmezi ile yapılır.
*
Her ramazan’ın ilk gününde Kilis’te keşkek yapılır mutlaka. Urfa’da ‘külünçe’ yapmak bir ramazan geleneğidir.
Amasya’da ise 1860 yılından bu yana bando ile Amasya sokaklarını gezen Bando ve Mehteran takımının bu töreni Amasya Kalesi’nde son bulur.
Bafra’da dede ve torunlar elle tutuşarak her Ramazan ilk gününde Bafra caddelerinde birlikte gezilmesi de bir Ramazan geleneğidir.
*
Ramazan ayında her gece yapılan kukla gösterileri de bir ramazan geleneği haline gelmiştir. Malezya gibi, Mısır gibi benzer İslam ülkelerinde de var olan bu gelenek Karagöz Hacivat ile bu günlere kadar ulaşmıştır. Sayfa arkadaşım Şef Emir Topuk restoranında, ramazan ayı nedeniyle iftar programlarında Karagöz ve Hacivat gölge oyunu oynatarak bu geleneği devam ettiren ender adreslerden biridir.
RAMAZAN’DA BAKLAVA ALAYI
Ramazan ayının 15’inde her 10 yeniçeriye 1 tepsi baklava verilir.
Osmanlı Devletinde Kanuni Sultan Süleyman zamanında ilk olarak başlatılan ‘Baklava Alayı’ geleneği Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında kaldırılmasına kadar devam etti. İstanbul’da her ramazan büyük bir coşkuyla beklenen bir gelenek halini almıştır zamanla.
Osmanlı Devleti’nde bir devlet törenine adını veren baklava Osmanlı padişahlarının hükümdarlığında pekişmesini sağlardı. Baklavayı Osmanlı Devleti’nin saltanatının bir sembolü haline çeviren bu gelenek, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra son buldu
Silahta Ağa’nın ilk siniyi padişah adına almasıyla başlayan bu tören nizami bir şekilde her bir siniyi ikişerli şekilde bölünmüş askerlerin yüklenmesiyle devam ederdi. Her bölüğün amirleri önde olmak suretiyle baklava sinilerini taşıyan askerlerinde onun arkasında yer almasıyla saray kapılarından çıkılır, kışlalara doğru yürüyüş başlardı.
Osmanlı Devleti döneminde hükümdarların iftar geleneğine önem vermesi hakimiyet’in sembolü niteliğindeydi. En yetenekli baklava ustalarının imal ettiği baklavalar ramazan ayının olmazsa olmaz geleneklerinden biriydi.
BU MAHALLEDE DAVUL YASAK
Bursa’da Emir Sultan Hazretleri’nin türbesi ve camisinin olduğu ve aynı zamanda kendi adının verildiği Emir Sultan Mahallesi’nde, yaklaşık 70 yıldan bu yana devam eden bu gelenek ile, vatandaşların sahura kalkması için davul çalınmıyor.
Mahalle sakinleri, Hz. Muhammed’in soyundan gelen ve Osmanlı padişahlarından Yıldırım Bayezid’in damadı olduktan sonra ‘Emir Sultan’ olarak anılan Muhammed bin Ali El Hüseyni el Buhari’ye duyulan saygıdan dolayı, sahurda davul çalmak yerine, “Pilava, pilava” diye bağırılarak uyandırılıyor.
Ama en önemlisi yardımlaşmanın, mütevaziliğin, iyiliğin, saygı ve sevginin arttığı, kıymetini bilemediğimiz pek çok değerlerimizin tekrar farkına vardığımız, kendimizi sorguladığımız kadim bir aydır ramazan.
Paylaş