Olaylar saymakla bitmez... En dehşet verici haberler, polisin işlediği cinayetler!
İzmir’de "Dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle takip sırasında polisin ensesinden vurduğu gencin babası, "Oğlum terörden kurtuldu, polis kurşunuyla öldü" diye ağlıyor.
İstanbul Avcılar’da polisin, parkta otururken kalbine tekme atarak öldürdüğü genç adamın ailesi perişan... Beyoğlu Emniyet Amirliği’nde gözaltında tutulan Nijeryalı turisti tek kurşunla öldüren polis, ağır cezada yargılanıyor. Son olay da bir gazeteciye polis saldırısı!
Posta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Coşkundeniz, Beşiktaş’ta bir trafik tartışması sonucu polis tarafından kelepçelenip dövülüyor. Coşkundeniz, polisin kendisine, "Vay, gazetecisin ha!" diyerek defalarca vurduğunu söylüyor ve "Polisin son olaylarını hatırlayınca, beni öldürecek diye korktum" diyor. Ne oluyor? Polis neden böyle şiddet uyguluyor?
Maaşları halkın vergileriyle ödenen polis, bizi korumak için var. Oysa, korumuyor, dövüyor, vuruyor, öldürüyor. Peki, ne olacak? Vatandaşı polisten kim koruyacak?
* * *
Son iki yılda 8 kişi "Dur" ihtarına uymadığı için, 2 kişi polisler hırsızlara ateş ederken yanlışlıkla, 2 kişi maganda polislerin kurşunuyla, 3 kişi de gözaltında iken öldü.
Son beş yılda 122 polisin intihar etmesi, 869 polisin psikolojik tedavi görmesi, 294 polisin meslekten atılması, polisin içinde bulunduğu ruhsal durumu gösteriyor.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "Hatası olan cezasını çeker" diyor ama bu yetmez! Polis eğitilmeli, vatandaşa nasıl davranacağı öğretilmeli, sadece yasalar çerçevesinde hareket edebilecekleri kafalarına yerleştirilmeli, hiçbir polis meydan kabadayısı gibi davranmamalı... Hele hele "Sen gazetecisin ha!" deyip halkı bilgilendiren gazetecilere saldırmamalı!
Posta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Coşkundeniz’in gazeteci olduğunu öğrenen trafik polisinin daha da öfkelenip kıyasıya vurması, bilinç altındaki derin kompleksi ifade ediyor.
Gazetecilere ve gazetelere kızan yalnız polis mi? Hayır!
Ülkenin Başbakanı da öfkeleniyor gazetelere... Onun daha sakin, daha olgun olması gerekmez mi? Başbakanlık "kızma makamı" mıdır?
* * *
Başbakan Erdoğan’a göre Türk basını kötü niyetli... Kızılcahamam kampında öfkesini şöyle dile getirdi: "Türk medyasını sorumlu davranmaya çağırıyorum. Halkımız bu yalan haberlere inanmıyor. 70 milyonluk Türkiye’de 3 milyon yazılı medya satıyorsa burada ciddi bir yanlış var demektir. Bir gazetenin 15-20 milyon satması lazım. Güven telkin ederse satar, etmezse yok. Bir milyonu bulan gazete yok, en fazla 600-700 bin satıyor."
Başbakan böyle diyor ama medyanın yarısı onun emrinde.. Devlet birçok gazetenin sahibi... Dinci basın da Başbakan’ı destekliyor. Peki, onun şakşakçı gazeteleri niye 15-20 milyon satmıyor? "Her şeyi bilen" Başbakanımız, kusura bakmasın ama bu konuyu hiç bilmiyor.
Dünyada 15-20 milyon satan hiçbir gazete yok... Ayrıca, Türkiye’de, halkın geçim sıkıntısına rağmen, her gün 3 milyon değil, 5 milyon 167 bin gazete satılıyor. Yerel gazetelerle bu miktar 6 milyona çıkıyor. Başbakan’ın söylediğinin tam iki katı!
Eleştiriden hiç hoşlanmayan ve bundan siniri bozulan Başbakan, dikensiz gül bahçesi, muhalefetsiz medya, kendisine şakşakçılık eden gazeteler arıyor. Türkiye’de basının güvenilirlik sorunu ne yazık ki, onun medyasından kaynaklanıyor.
Başbakan, 15-20 milyon satan gazete istemekle kendi bindiği dalı kesmek istiyor sanırım....
Eğer bu ülkede 15-20 milyon kişi gazete okusaydı, halkın yüzde 46.7’si ona oy verir miydi? Bunu bir düşünmesi gerekiyor.