İŞGALCİLERLE işbirliği yapan "Mütareke basını"nı daha önceki iki yazımda anlatmıştım. Bunlar, 13 Kasım 1918’de 55 savaş gemisiyle İstanbul’u işgal eden düşman kuvvetlere övgü, yurdu savunanlara ise sövgü yağdırıyordu. Fakat basının hepsi böyle değildi tabii...
Gözü pek, yiğit, ülkesini seven, alçaklara boyun eğmeyen, esareti reddeden cesur gazeteciler de vardı. Hasan Tahsin, bu gazetecilerin en önde gelenidir. Düşmana ilk kurşunu 15 Mayıs 1919 sabahı İzmir’de o atmış, direnişin ilk kıvılcımını o çakmıştı...
Mütareke (ateşkes) yıllarında İzmir’e yerleşen Hasan Tahsin, ortadan biraz uzun boylu, 31 yaşında, yakışıklı bir adamdı... Silahlı mücadelenin şart olduğunu savunan vatanseverlerden biriydi. Sahibi olduğu "Hukuk-u Beşer Gazetesi"nde başyazarlık yapıyordu.
* * *
Hasan Tahsin, düşman işgalini kesinlikle kabullenmiyor, "Uyan ey Türk oğlu, uyan!" diye yazılar yazarak halkı direnişe çağırıyordu. Ulusu coşturan yazılarından biri şöyleydi:
"Yunan gelsin, silahlarımızı toplasın. Kendi evlatlarına silah dağıtsınlar. Benliğimizi parçalasınlar. Ruhumuzu ezsinler. Fakat asla unutmasınlar ki Türk ölmedi, yaşıyor! Kalbinin, ruhunun, Müslümanlığının, peygamberinin telkin ettiği ilham ile yaşıyor.
Burayı Yunan’a vermeyecektir. Vermek isteyecek kuvvetle paylaşacak kozumuz var. Hatta süngülerimiz, silahlarımız olmasa bile... Asi ruhumuzla, coşkun kanlarımızla, hararetli vicdanlarımızla, sökülmeyen dişlerimizle bu memleketi müdafaa edeceğiz.
Ne kadar zehirli olurlarsa olsunlar, o dişlerle, üstün maneviyatla kuvvetlenen dişlerimizlekalplerini parçalayacağız!" (Dr. Orhan Koloğlu- Türk Basını)
* * *
Savaş gemileriyle İzmir Limanı’nı dolduran Yunan işgal kuvvetleri, 15 Mayıs 1919 sabahı rıhtıma çıkmaya başladı.
Ortalık mahşer gününü andırıyordu. Ellerinde mavi-beyaz Yunan bayrakları olan İzmirli Rumlar, bir yandan Yunan askerlerine çiçek yağdırıyor, bir yandan da Yunan Başbakanı’nın adını anarak "Zito Venizelos" (Yaşa Venizelos) diye sevinç çığlıkları atıyordu.
İstanbul Hükümeti’nden "Mukavemet etmeyin" emri aldığı için hiç direnmeyen Türk subayları Yunanlı askerlerin ve yerli Rumların saldırısına uğradı, 9 komutan süngü ve dipçik darbeleriyle şehit edildi. Katliam sırasında Rum evlerinden Türk subaylarının üzerine taş ve kiremit parçaları atılıyordu.
Şehit edilen subaylardan biri de "Zito Venizelos" diye bağırmayı reddeden Albay Süleyman Fethi Bey’di. Yunan askerleri tarafından hınçla süngülenen albay orada şehit oldu.
* * *
Bu sırada Yunan askerleri, önlerinde Yunan bayrağını taşıyan iriyarı bayraktarları ile Kordon’da yürüyüşe geçmişti. Yunan birliği Konak Meydanı’na geldiği vakit birden, ortadan biraz uzun boylu, başında fes bulunan genç bir adamın karşılarında durup yollarını kestiğini gördüler... Bu genç adam, gazeteci Hasan Tahsin idi.
Hasan Tahsin, keskin bakışlarıyla Yunan askerlerini şöyle bir süzdü, onlar daha ne olduğunu anlamadan, şimşek gibi bir hızla belindeki tabancayı çekip "Allah Allah" diye bağırarak tetiğe bastı... Bu, düşman işgaline karşı sıkılan "ilk kurşun" ve "ilk kurşunlardı".
Hükümetin askere attırmadığı kurşunu, sivil bir insan, bir gazeteci atmıştı... Teslimiyetçi İstanbul Hükümeti’nin "Mukavemet etmeyin" emrini Hasan Tahsin dinlememişti!
Önce bayrağı taşıyan iri kıyım Yunan askeri, sonra üç-dört Yunanlı daha, Hasan Tahsin’in kurşunlarıyla cansız yere devrildi... İlk şaşkınlığı atlatan Yunanlı askerler karşı saldırıya geçtiği vakit zaten Hasan Tahsin’in tabancasındaki kurşunlar bitmişti. Genç kahraman, mermi, süngü ve dipçiklerle şehit edildi...
Üç yıl sonra Yunan ordusu, yiğit gazeteci Hasan Tahsin’in şehit edildiği yerde denize döküldü. 59 yıl sonra, 1973 yılında Konak Meydanı’na onun heykeli dikildi.