BİR laf vardır: “Arkadaşının başındaki sineği çekiçle öldürme” denir. Bir çekiç darbesiyle belki sinek ölür ama adamın başından da artık hayır gelmez!
Yüksek Seçim Kurulu’nun, Hatip Dicle hakkındaki kararı, çekiçle sinek öldürmeye benziyor. Açtığı yara, ülkeye belki de faydasından çok daha fazla zarar verecek!
Bazı işler iyi niyetle, dostça yapılsa da, aklını kullanmayan dostlar, ülkeye ve insanlara düşmandan daha zararlı oluyor.
Yalnız Hatip Dicle değil, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan olayları da öyle... Halkın iradesini yok sayan kararlar, doğal olarak ortamı gerdi, ülkeyi karıştırdı.
Demokratik bir hukuk devletinde böyle gariplikler olabilir mi? Bizde oluyor işte!
O halde, oturup düşünmemiz lazım:
“Biz ne kadar demokratız?” ya da “Gerçekten demokratik bir hukuk devleti miyiz?”
* * *
Bir hukuk devletinde halkın iradesini yok saymak mümkün olabilir mi? Demokratik Batı ülkelerinde böyle bir şey düşünülemez bile...
Dünyada, hiçbir ülkenin, antidemokratik uygulamalarla düzlüğe çıktığı görülmemiştir.
Milli iradenin üstünlüğü nerede? Yüz binlerce oy alıp milletvekili seçilenleri hapiste tutmak demokratik bir olay mı? Ülkemizde var olduğu iddia edilen “ileri demokrasi” bu mudur?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Kürsüsü’nün arkasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye bir yazı vardır. Nerede bu egemenlik?
Milletin hür iradesiyle seçtiği milletvekillerini hapiste tutmak hür iradenin (!) tecellisi midir? Demokratik denilen bir ülkede böyle bir şey olabilir mi?
* * *
Millet iradesi hakkında birçok nutuk dinledik. Eski siyasiler de öyle diyordu, yeniler de aynı şeyi tekrarlıyor: Millet idaresi hey şeyin üstündedir! Acaba öyle mi?
Milli irade üzerinde hiçbir güç tanımadıklarını söyleyen muhteremler nerede? Yoksa milli irade dedikleri sedaca bir laf mıdır?
Seçilmiş tutuklular içeride yatarsa, milli iradenin üstünlüğü sadece bir palavradan ibaret olmaz mı? Doğrusu çok acı, hazin bir durum!
* * *
Yarın Meclis’te yemin töreni var. Milletvekili olarak çalışmaya başlamak için ant içmek şart. Buna “Milletvekili yemini” deniliyor ve şu sözlerden oluşuyor: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
* * *
Söz ve yemin insanın onurudur, şerefidir. Bu yemini edip de, yine Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye, yıkıp parçalamaya çalışanlara ve Atatürk ilkelerini çiğneyenlere “Şerefsiz” denmez de ne denir?
Sen kürsüye çıkıp, tüm milletin önünde şeref yemini edeceksin, sonra da o ülkenin temellerine dinamit koymaya çalışacaksın! Bu şerefli bir davranış olur mu?
İnanmıyorsan yemin etmezsin. Eğer yemin ediyorsan, tutarsın. Şeref bunu gerektirir!
Geçtiğimiz dönemde bunun çok olumsuz örneklerini gördük!
Hem yemin edip, hem tersini yapmak...
İşte, şerefsizlik budur! Dileriz artık öyle olmaz!