HATAYLI aziz arkadaşım Lâtif Karaali’den bir mektup aldım. Başarılı bir işadamı olan Lâtif, görevi gereği gittiği Atina’da tanıdığı Malkoçoğlu’nun torununu anlatıyordu.
Malkoçoğulları, Fatih Sultan Mehmet zamanında büyük ün yapan bir akıncı ailesidir ve özbeöz Türk’tür. Fakat... Karaali’nin anlattığı Malkoçoğlu bir Rum’du... Ve hikâyesi ilginçti. * * * Türk-Yunan ilişkilerinde, her iki ülke insanı, geçmişte büyük acılar yaşadı. Bugün biraz yakınlaşma var. İnsanlar mutlu ve umutlu... Lazaros da umutlu. Lazaros’un anılarında Türkiye’nin, hele İstanbul’un, hele hele Kadıköy’ün önemli yeri var. Türkiye’den Yunanistan’a gitmek zorunda kalan bütün Rum vatandaşlarımız gibi, hiç unutmamışlar! Mahallelerini... Okullarını... Çocukluk arkadaşlarını... İşlerini... Ve aşklarını! Hasret kavurmuş yüreklerini... Vatan hasreti! * * * Televizyonlarda izlediğimiz “Yabancı Damat” dizisini unutmuş değiliz. Gaziantepli bir Türk kızı ile Atinalı bir Rum gencinin aşkını işleyen ilginç bir diziydi. Böyle bir aşkı, Kadıköy’deki gençliğinde Lazaros da yaşamış. Sözü Lazaros’a bırakalım. Gözleri dalıyor, yıllar öncesini bir kere daha yaşıyor Lazaros: “İlk kez âşık olmuştum. ‘Sevgi’ adında Kadıköylü bir Türk kızıydı. Aynı sokakta, karşı karşıya oturuyorduk. Ailesi, özellikle de babası, benim Rum olduğumu öğrenince, görüşmemize karşı çıkarak ilişkimizi bitirmemize neden olmuştu. Evini bizim evin karşısından taşıyarak onu benden uzaklaştırmıştı. Sevgi benim ilk aşkımdı. Unutamadım! Sonra bir Rum’la evlendim. Karım Eva. Üsküdar’da tanıştık, Atina’da evlendik. Fakat anlaşamadık!” * * * Televizyonda seyrettiğimiz “Yabancı Damat” dizisinde olduğu gibi “mutlu son” olmamış Lazaros’un aşkı... Yaşadığı olaylara paralel “aşk acısı”nı da tatmış KadıköylüLazaros... Lazaros bizden biri... Malkoçoğlu’nun torunu olmakla övünüyor. Dedesi, Kayserili... Talas İlçesi’nden... Soyadı Malkoçoğlu... Lazaros, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Dedem, Malkoçoğulları sülalesinden geldiğini söylerdi. Soyadı Malkoçoğlu idi... Rumca konuşmasını bile bilmiyordu. Kayseri’den İstanbul’a geldik. Evde hep Türkçe konuşuyorduk. Yemeklerimiz hep Türk yemeğiydi... Ben Rumcayı çok sonra öğrendim. Türkiye’den kovulup Yunanistan’a gelince bana kucak açacaklarını sanıyordum. Ne kucak açması! ‘Türk tohumu’ diyorlardı, ‘Ne işiniz var burada?’ diyorlardı. İlk yıl öyle zorluklar çektim ki sürekli ağlıyordum... Vasiyet bıraktım. ‘Öldüğüm zaman beni babamın yanına gömsünler’ diye... Çünkü her şeyimi Kadıköy’de yaşadım. Kadıköy’de doğdum büyüdüm, orada okudum, orada bir kızı sevdim. Babam Kadıköy Hasanpaşa’da yatıyor. Ben de öldüğümde onun yanında huzur bulmak istiyorum. Vasiyetim var, babamın yanında, vatanımın koynunda yatacağım.” Malkoçoğlu Lazaros böyle anlatırken yüreği “Vatanım” dediği Türkiye için çarpıyor. * * * Yıllar önce ben de eşim Emel ile birlikte bir süre Atina’da kalmıştım. Türkiye’den göç eden Rumlarla hep İstanbul’u konuştuk, hep Türkiye’den bahsettik. Onlardan büyük bir dostluk görmüştük ama... Siyaset adamları öyle değil! Hele gazeteler! Aman Allah! Atina gazetelerinin hemen hepsinde, Türkiye aleyhinde haber çıkmayan gün yoktu... Sürekli “Türk korkusu, Türk düşmanlığı” yaratıyorlar, bize sövüp sayıyorlardı! Oysa sokaktaki insanlar çok sevecen, çok dost... Malkoçoğlu Lazaros gibi...