’Kabahatin çoğu senin canım kardeşim!’

ERGENEKON savcılarının şakası yok! Herkesi gözaltına alabilirler!Ergenekon dalgalarının kimleri ne zaman vuracağı belli değil... Onuncu, on birinci, on ikinci dalgalar yeni yeni şüphelileri içine alıp yutabilir!

Deniz Baykal, sabaha karşı evlere yapılan baskınların, gözaltına alınmaların hukuki değil, tamamen siyasi bir hesaplaşma oluğu görüşünde ısrarlı...

Her şey akla gelirdi de, Bedrettin Dalan, Prof. Kemal Gürüz, iki emekli Orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncer Kılınç gibi laik cumhuriyetçi yurtseverlerin ve Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu gibi hayatını adalete adamış hukuk adamının, bu girdabın içine çekilmesi akla gelmezdi.

Tutuklamalar nereye kadar gider? Kimse bundan emin değil!

Hiçbir hukuk devletinde böyle garip bir kuşku ve sindirme havası yaratılmamıştır.

Deniz Baykal’ın, durumu faşist rejimlere benzeterek "Dalga dalga tutuklamalarla hukuk yerine getirilemez, ancak siyasi hesaplaşma sürdürülür. Davanın arkasında şüphe yok ki iktidar vardır!" demesi geniş bir kitle tarafından tasvip gördü.

* * *

"Ergenekon" denilen ve ne olduğu hálá net olarak anlaşılmayan bir olay bu...

Bir yanda transseksüeller... Bir yanda mafya babaları ve eski polisler...

Bir yanda kuyumcular, artistler... Bir yanda emekli generaller, subaylar...

Bir yanda profesörler... Bir yanda gazeteciler, yazarlar... Ne istersen var!

Bunların haklarında bilinen tek ortak nokta AKP zihniyetine karşı olmaları!

Halen Amerika’da bulunan Dalan’a gazeteci arkadaşlar telefonda sormuşlar:

"Sizin Ergenekon Örgütü’nün 1 numarası olduğunuz söyleniyor, ne diyorsunuz?"

Dalan "Ben hayatımda hiç 2 numara olmadım ki..." diye gülmüş ve eklemiş:

"Bunlar bir torba bulmuşlar, sevmediklerini içine atıyorlar!"

Dalan haklıdır. Susurlukçu İbrahim Şahin gibi, evinde bulunan planda gösterilen yerde yapılan kazılarda bomba ve silahlar bulunan kişi ya da kişilerle, laik cumhuriyetçi saygın kişiler aynı torbaya konulmamalıydı.

Geçen hafta içinde Ergenekon dalgası kadar olmasa da, önemli bir dalga daha vardı.

1951 yılında vatandaşlıktan çıkarılan büyük şair Názım Hikmet’e, ölümünden 46 yıl sonra, Türk vatandaşlığı kimliği geri verildi.

1902 doğumlu Názım, 1950 yılında hapisten çıktıktan bir süre sonra öldürüleceği korkusuyla Sovyetler Birliği’ne kaçmış, 1963 yılında ölünceye kadar orada yaşamıştı.

Mezarı Moskova’da olan Názım’ın ünlü şiiri, ezilen insanların çilesini ne güzel anlatır:

"Koyun gibisin kardeşim,

Gocuklu celep kaldırınca sopasını,

Sürüye katılıverirsin hemen.

Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani.

Hani derya içre olup, deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf...

Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer,

Ve hálá şarabımızı vermek için

Üzüm gibi eziliyorsak,

Kabahat senin,

Demeğe dilim varmıyor,

Kabahatin çoğu senin,

Canım kardeşim!"
Yazarın Tüm Yazıları