Paylaş
Batılıların “Muhteşem” adını verdiği Kanuni Sultan Süleyman gerçekten büyük bir padişahtı fakat hayatında birçok da “kara leke” vardı.
Bunların en önemlisi “evlat katili” olmasıydı. O büyük padişah, en sevdiği iki oğlunun öldürülmesi için emir vermiş, beraber büyüdüğü ve kardeşi gibi sevdiği Pargalı İbrahim Paşa’yı da boğdurtmuş bir hükümdardı.
Şehzade Mustafa,
Şehzade Bayezid,
Şehzade Cihangir.
Üç evlâdının da ölümünü gören ve buna bizzat sebep olan bir babanın ruh hali nasıl olur, tahmin etmek zor değil.
* * *
Kanuni, büyük oğlu Şehzade Mustafa’yı kendi çadırında dilsiz cellatlara boğdurttu. Ağabeyini çok seven Şehzade Cihangir, Şehzade Mustafa’nın babası tarafından öldürtülmesi üzerine yemeden içmeden kesildi ve bu üzüntü sonucu 20 gün sonra o da öldü.
İki evladını kaybeden Kanuni Sultan Süleyman, bu olaydan birkaç yıl sonra Şehzade Bayezid ile onun 5 oğlunu, yani özbeöz 5 torununu da boğdurttu!
“Kardeşim” dediği ve çok sevdiği için kız kardeşi ile evlendirdiği Pargalı İbrahim Paşa da aynı akıbete uğradı. Gece vakti sarayda uyurken, Cellat Kara Ali’nin kemendi ile can verdi. “Makbul İbrahim Paşa” iken “Maktul İbrahim Paşa” oldu. Tarih onu böyle anıyor.
Bütün bunlar bugünün ölçülerine göre “tüyler ürpertici” görünmekte...
Bazı tarihçiler şehzade katliamlarının “taht uğruna” yapıldığını belirtirken, bazı tarihçiler de “Taht uğruna değil, baht uğruna” derler. Osmanlı Devleti’nin hayatiyetini, bütünlüğünü, kalıcılığını devam ettirmesi yani bekası için şehzadelerin öldürüldüğünü iddia eden tarihçi sayısı az değildir.
* * *
622 yıllık Osmanlı tarihi boyunca tam 61 şehzade cellatlar tarafından boğularak öldürüldü.
Bunların 22’si fiilen isyan ettiği, padişaha karşı başkaldırdığı için katledilmişti.
Osmanlı kanı kutsal sayıldığı için şehzadeler kan akıtılmadan, kementle ya da yağlı iple boğularak öldürülüyordu.
Olayı değerlendirirken o dönemin şartlarını, yönetim anlayışını düşünmek gerekir.
“Acaba devletin bekası mı önemlidir, yoksa şehzadelerin hayatı mı?”
Hem devlet beka bulsun, hem de şehzadeler yaşasın. Elbette ki, en güzel çözüm budur.
Fakat bu, çoğu zaman mümkün olmamış, devletin bütünlüğü için şehzadeler kurban edilmiştir.
* * *
Evlat katili olmak korkunç bir olaydır. Kardeş katili olmak da aynı oranda fecidir.
Osmanlı padişahları bu katliamları taht ve saltanat uğruna mı yapmıştır?
Evlatlarını ya da kardeşlerini öldürttükten sonra o tahtta nasıl oturabilmişlerdir?
Bugün, o cinayetlere ürpererek bakıyoruz. Ancak o günleri incelersek görüyoruz ki, tahta geçmeyen her şehzade isyan etmeye, kargaşa çıkarmaya adaydır.
Tarih buna şahittir.
Osmanlı’da belirli bir veraset sistemi yoktu. Güçlü olan ve talihi yaver giden her şehzade padişah olabiliyordu.
Tahta geçmek isteyen bir şehzade, arkasına düşman devletlerin desteğini de alarak baş kaldırıyor, bu ayaklanma sonunda binlerce insan ölüyor, kardeş kavgalarıyla ülke harap oluyor, ulus perişan oluyordu.
Osmanlılar, yaşanan kanlı olaylardan ders alarak, bu musibeti önlemek için şehzade katlinden başka bir yol bulamamıştı.
Birini padişah yapıp, fazla şehzadeleri öldürüyorlardı!
* * *
Şehzade katline izin veren kanunu Fatih Sultan Mehmet çıkartmış, tahta geçince ilk iş olarak kundaktaki kardeşini Edirne Sarayı’ndaki hamam kurnasında boğdurtmuştu.
Osmanlı’da şehzade olarak doğmak “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” idi. Ya hep, ya hiç! Padişah olamayan şehzade boğularak katlediliyordu.
İktidar, ne evlat dinliyor, he kardeş! Tarih kanlı bir ibret sahnesidir.
Paylaş