YIL, 1933-34... Kız lisesinin arka bahçesinden gelen trampet seslerine boru sesleri karışıyordu.
Arka bahçede kurulu derme çatma mutfaklarda büyük, çok büyük kazanlarda öğle, akşam yemekleri hazırlanıyordu.
Yurdun dört bir köşesinden, illerden gelen izciler, Ankara Kız Lisesi ile kimi erkek liselerinde yatıyor, okul bahçelerinde Cumhuriyet’in yıldönümü törenlerine katılmak için hazırlık yapılıyordu.
Çocuğun annesi resim-iş öğretmenliğinden aldığı maaşla iki oğlunu büyütürken; her Cumhuriyet Bayramı’nda sol yakasında altı oklu küçük bayraklı rozetiyle tek siyah kostümünü dolaptan çıkarır, okuldaki törenlere katılır, akşamları çocuklarına Mustafa Kemal’in sadece askersel alandaki savaşlarını değil, kısa sürede yarattığı, uyguladığı devrimleri de anlatırdı.
Çocuk sorardı:
"Anne, Mustafa Kemal büyük, değil mi?"
Anne duraklamaksızın:
"Büyüklüğünü anlatmaya kelimeler yetmez oğlum" der ve eklerdi:
"Bir gün O’nun büyüklüğünü anlayacaksın."
* * *
Annesiyle konuşan bu küçük çocuk bugün 80 yaşında. Şimdi:
"Atatürk’le doğdum,
"Atatürk’le yaşadım,
"Atatürk’le öleceğim" diyor.
Kimdir bu 80’lik delikanlı? 30’a yakın kitap yazan gazeteci Cüneyt Arcayürek...
Bizim de meslek büyüğümüz. Yeni kitabının adı:
"Atatürk’ten Sonra Bu Günlere Nasıl Geldik?" (Detay Yayıncılık)
* * *
Kitap, Atatürk’ün ölümünden sonra gelip geçen bütün iktidarların din ve dincilere verdikleri ödünleri, karşı devrim hareketlerini olanca çıplaklığı ve ayrıntılarıyla anlatıyor.
Arcayürek, gericilik hareketlerinin ve Atatürk devrimlerinden sonra sapmaların 1946’dan başlayarak nasıl gelişip serpildiğini ve bugün dinci bir devletin temellerini atma sürecine girişimizin hazin öyküsünü yansıtıyor:
"Son yıllarda ’devlet içinde devlet’e dönüşerek gelişen ve pekişen tarikatçılığa verilen ödünler sayesinde bugünlere gelindi" diyor.
* * *
SONUÇ: Adnan Menderes’in Demokrat Parti Grubu’na: "Siz isterseniz hilafeti de getirebilirsiniz" dedikten sonra, yıllardan bu yana, bugün hilafetten söz edilmiyor ama...
Mustafa Kemal Paşa’nın 1921’den başlayarak aşama aşama din devletinden kurtulmak için verdiği savaşımın son merhalesi olan laikliği yeniden tarif etmek, laikliğin içini boşaltmak, eğitim sistemini her olanakta gerici sapmalara zemin yapmak gibi uğraşı ve uygulamalar Cumhuriyet’in 80’inci yılından itibaren AKP hükümetinin icraatında öncelikle yer aldı.
Recep Tayyip Erdoğan, iktidara gelmeden önce şeriat devletini övmüş olan ilk Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı oldu.
Laiklikten ödün vermeyen Ahmet Necdet Sezer’den sonra AKP, kendi kafa yapısında olan yeni cumhurbaşkanı da seçti.
Artık meydan tamamen onların!
Ama nereye kadar?
Eline, kalemine, yüreğine ve beynine sağlık Cüneyt Usta...
Yeni kuşaklara değerli bir eser daha armağan ettin.