MİLİTAN basının etekleri zil çalıyor: "Gözün aydın Türkiye!"
"Darbeci paşalar gözaltında!"
"Darbe temizliği!"
"Geç bile kalındı!"
Bu sevinçli ifadeler, iktidar yanlısı gazetelerin dünkü başlıklarından bazıları... Bunlar "Ergenekon Soruşturması" nedeniyle gözaltına alınanları mahkûm ettiler bile... Aralarında iki emekli orgeneral, iki emekli amiral, iki gazete yöneticisi, işadamları, üniversite hocaları ve Ankara Ticaret Odası Başkanı da var. Toplam 23 kişi. Şimdilik tabii...
Dün, iktidar yanlısı bir gazetenin yazarı, "Bence bu işin medya ayağı henüz tamamlanmadı" diye yazıyordu. Bu tür yazarlar falcı gibi önceden haber verir, iktidara yakın oldukları için de kehanetleri genellikle gerçekleşir.
Demek ki, sabaha karşı evinden alınacak daha birçok gazeteci var. Haydi hayırlısı!
Türkiye korku ülkesine dönüştü! Her sabah endişe ile kalkılan, "Polis kapımızı çalar mı?" diye endişe duyulan bir ülke... Fakat "Beterin beteri vardır" derler. Bu belki de iyi günlerimiz!
* * *
Hapiste bulunanlar ve yeni gözaltına alınanlar gerçekten darbeciyse, suç örgütü kurmuşlarsa, kim olursa olsunlar, elbette ki yargılanmalılar! Fakat hálá neyle suçlandıklarını kimse bilmiyor. Yaklaşık bir yıldır cezaevinde yatanlar var. Ortada henüz bir iddianame bile yok.
Ya bütün bunlar fos çıkarsa! Ya iddialar gerçekdışıysa... Ya ortada örgüt filan yoksa? İktidara muhalif olanlara hemen "Darbeci" etiketi yapıştırmak moda oldu. Herkes merak içinde... Ne olup bittiğini öğrenmek milletin hakkı değil mi? Bugüne kadar hiçbir yargı bu kadar gecikmemişti. Adalet tarihinde (dikta rejimleri hariç) iddianamesi bir yılda hazırlanamayan başka bir dava var mı, bilemiyorum!
Yaşadığımız olaylar, bir rövanş, bir misilleme, bir gövde gösterisi havasında...
Gözaltına alınanların ortak bir özelliği var: Atatürk’ü sevmek.
Aman ha! Hiç kimse bugünlerde Atatürk’ün adını ağzına almasın! Tedbirli olmakta fayda var! ATO Başkanı Sinan Aygün’ün polisler arasında götürülürken, "Atatürk’ü, cumhuriyeti sevmekle suçlanıyorum!" diye haykıran sesi hálá kulaklarımda çınlıyor.
* * *
Bir de "kelepçe ayıbı" var.
Tercüman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ufuk Büyükçelebi, elleri kelepçelenerek sorguya götürüldü. Yeri yurdu belli... Çağırsalar hemen gidip ifade verecek. Her gün ya işinin başında, ya evinde... "Kaç" deseniz kaçmaz!
On-on beş metrelik yol için kelepçe takıyorlar. Hem de ellerini arkadan kelepçeliyorlar! Teröristlerin bile elleri önden kelepçelenirken, gazeteciye yapılan muamele bu!
Amaç ne?Gözdağı! Endişe ve kuşku yaratmak! Gazetecilerin eleştiri görevlerini özgürce yapmalarını engellemek! Bir de demokrasiden söz ediyorlar!
* * *
Aynı gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi’nde AKP’nin kapatılma davasında yaptığı sözlü açıklamada, "AKP şeriat istiyor! Açık, yakın ve somut tehlike var! AKP mutlaka kapatılmalıdır!" diyordu.
Bu iddiaya "Ergenekon Soruşturması" ile cevap verildi sanki: "Madem öyle, işte böyle!"
Ülke, dönüşü olmayan bir yola girdi, sonu hayırlı olur inşallah!