ÜLKENİN birinde her şeyin iyi gittiği zannediliyormuş... Halkın çoğunun hayatından memnun olduğu belirtiliyormuş ama muzır gazeteciler hep tersini yazıyorlarmış...
Hele bir gazeteci varmış ki, Başbakan’ın "ak" dediğine "kara" diyor, onu ifrit ediyormuş...
Mesela Başbakan "Sevgili hanım kardeşlerim, bir başbakan olarak konuşmuyorum, bir dertli kardeşiniz olarak konuşuyorum. Düşmanlarımız, nüfus kontrolü ile milletimizin kökünü kazımak istiyorlar. Her bir kadınımız en az üç çocuk yapmalı. Çocuk berekettir. Onu da bilmeniz lazım. Benim dört çocuğum var. Memnunum. Keşke beş-altı tane olsaydı. Hepsi de bereketiyle geldi" dedikçe, hınzır gazeteci kıs kıs gülüyor, Başbakan’ı daha da sinirlendiriyormuş...
* * *
Münafık gazeteci şöyle diyormuş:
"İyi ama Başbakanım, her çocuk, sizinkiler gibi bereketiyle gelmez ki... Her çocuk, sizin çocuklarınız gibi bursla okuyamaz, sünnet düğünlerinde altınlarla donatılamaz, biraz büyüyünce gemicik sahibi olamaz ki... Her çocuk bereketiyle gelseydi, ülkede 19 milyon aç insan olur muydu? Niteliksiz kişilerle nüfusumuz artmış, ne fayda? Çocuk doğurmak kolay. Onlara okul açmak, öğretmen bulmak, eğitmek, büyüdükleri vakit iş bulmak gerek... Bugün hayata atılan her 3 gençten 2’si işsiz... Ülkede 19 milyon aç insan var. Kuru kalabalıklar ne işe yarar ki?"
Başbakan bunları duydukça daha da kızıyor, küplere biniyormuş...
* * *
Sonunda Başbakan, kendisine inanmayan, münafık gazeteciye başarısını ispat etmeye kalkmış...
Her gün aleyhinde yazan ve sert eleştirileriyle kendisini çok hırpalayan münasebetsiz gazeteciyi yanına alıp, meydanda biriken büyük kalabalığı gururla ona göstermiş:
"Bak, görüyor musun, halk beni ne kadar seviyor? Başarısız olsam, bu sevgi seline mazhar olabilir miydim?"
Gazeteci, inanmadığını anlatmak isteyen bir gülüşle dudak bükünce Başbakan fena halde bozulmuş:
"İnanmıyorsun ama bunu sana ispat edeceğim! Nasıl kanıtladığımı şimdi gözlerinle görecek, benden özür dileyeceksin!"
Derhal halk arasından bir adam çağırmış:
"Buraya gel! Benim için canını feda eder misin?"
Adam duraksamadan cevap vermiş:
"Ederim Başbakanım!"
"O halde kendini şu balkondan aşağıya at!"
Adamcağız, hiç tereddüt etmeden kendini balkondan aşağıya atmış...
Fakat münafık gazeteci yine inanmadığını gösteren bir şekilde gülümsemiş...
Başbakan, buna daha da içerlemiş, bir başka adam çağırıp ona da aynı soruyu sormuş. Az sonra ikinci adam da kaldırıp kendini balkondan aşağı atmış...
Fakat gazeteci bir türlü inanmış görünmüyor. Dudaklarında hep aynı gülümseme var... İnsanı çıldırtır onun bu alaycı tavrı...
Başbakan, öfkesinden kan tepesine çıkmış bir halde bir adam daha çağırmış. Bu adam da kendini balkondan aşağıya atmak isterken, gazeteci birdenbire adamın kolunu tutmuş:
"Dur arkadaş, söyle bunu niçin yapıyorsun?"
Adamcağız, yüzü sapsarı kesilmiş halde, bir gazeteciye, bir Başbakan’a bakmış ve şu cevabı vermiş: