BU hafta sonu Cumhuriyetimizin kuruluşunun 88’inci yıldönümünü kutlayacağız.
20’nci yüzyılın başlarında, cumhuriyete giden yolda, çok zor engeller aştık. 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi (Dumlupınar) zaferi kazanıldı. 9 Eylül 1922’de İzmir kurtarıldı ve düşman denize döküldü, 1 Kasım 1922’de Halifelik saltanattan ayrıldı ve saltanat kaldırıldı. 17 Kasım 1922’de Son Padişah Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisi ile Malta’ya kaçtı. 24 Temmuz 1922’de, uzun müzakerelerden sonra Lozan Barış Antlaşması imzalandı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Bu kısa kronolojiyi bugünlere kolay gelinmediğini anlatmak için naklettim. * * * Zaman zaman, Tanrı’nın Türk ulusuna yolladığı bir armağan olduğunu düşündüğüm Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabilmek için bin bir badireden geçti. O günlerde, dış düşmanlardan daha tehlikeli olan iç düşmanlardı. 23 Nisan 1923 tarihinde açılan Meclis’te Mustafa Kemal Atatürk’e çok sert muhalefet yapan ve onu yıkmaya çalışan 63 milletvekili vardı. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey’in liderliğini yaptığı bu muhalif grup siyasi literatüre “İkinci Grup” adıyla geçti. Meclis dışında da, Mustafa Kemal’i yıkmaya çalışan ve Türkiye’yi büyük bir devletin yönetmesini isteyen çok sayıda cemiyet kurulmuştu. Mandacılar: Osmanlı devletinin Amerikan, İngiliz veya başka bir devletin “manda” sı altına girmesini istiyorlardı. “Manda” Birinci Dünya Savaşı sonrası Milletler Cemiyeti’nce kullanılan bir yönetim sistemidir. Güçlü bir devletin, zayıf bir devleti himayesi altına alıp yönetmesi anlamına geliyordu. Wilson Prensipleri Cemiyeti: 4 Ocak 1919’da kurulmuştu. Osmanlı Devleti’nin Amerika Birleşik Devleti’nin mandası altına girmesi yönünde çalışıyordu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti: 20 Mayıs 1919’da kurulmuştu. Kurtuluş çaresini İngiliz mandası altına girmemizde görüyorlardı. Yeşil Orducular: Batılı mandacılara karşı idiler ama onlar da Rus desteğini arkamıza almanın daha doğru olacağı tezini savunuyorlardı. Ülkede yabancı devletlere ve yanlış düşüncelere hizmet eden, bu arada kişisel çıkarlar peşinde koşanlar kadar Kuvayı Milliye hareketlerini kösteklemeye çalışan, Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın güdümünde kurulan birçok hain örgüt vardı. Bu hain örgüleri say say bitmez... * * * İstanbul’da Fener Rum Patriği işgalci düşmanların da yardımı ile Mavri Mira (Kara Kader) örgütünü kurdu. Amacı İstanbul başta olmak üzere Rumların hak iddia ettikleri diğer şehirlerin Yunanistan’a bağlanmasını sağlamaktı. Patrik, bunun için Rum milislerden çeteler oluşturdu. Yunanistan’dan getirilen silah ve cephaneleri Rum kiliselerine doldurarak buraları silah deposu haline getirdi. Pontuslular Trabzon’dan Zonguldak’a kadar Karadeniz bölgesinin Rum toprağı olduğu iddiasıyla milis örgütleri kurdular ve Rum Devleti ilan etmek için isyan başlattılar. Doğu Anadolu, Adana ve Çukurova’da Bağımsız Ermenistan Devleti kurmak sevdasıyla harekete geçen Ermeniler, Fransızların da desteğiyle Hınçak ve Taşnaksütyun örgütleriyle hainliklerini azgınlaştırdılar. * * * Ermeni ve Rumlar gibi Kürtler de, İngilizlerin de kışkırtmasıyla, çoğunlukta oldukları bölgelerde bağımsız bir devlet kurmak amacıyla birçok dernek kurdular. Rum ve Ermeni azınlıklarıyla Kürtlerin bu bölücü davranışlarından çok bizi yaralayan, hıyanet içindeki bir kısım Türklerin kötülükleri oldu! Ağacın kurdu içinde olur, derler. Bizim de mikroplar ve hainler içimizdeydi! Mustafa Kemal, tüm bunların üstesinden gelerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Gazeteci-yazar dostumuz Yalçın Toker, ilginç bir çalışma yaparak tüm bunları anlatan bir kitap yazdı: “Atatürk Muhaliflerinden Portreler” Konuyla ilgilenen ve Cumhuriyet tarihine meraklı olan herkese tavsiye ederim. (TOKER Yayınları: 0 212 601 00 35 - 0 535 319 93 49)