Paylaş
Çekmeyen ‘Sendrom’ deyip geçer ama Allah’ım ne sendrom! Her ay, bir öncekinden daha acılı, kasvetli ve ağır geçiyor sanki...
Bu yaşanılan gerginlik, kadınların yüzde 5-10’unda yaşam kalitesini etkileyecek yoğunlukta olmasına rağmen üstelik... Dünyanın en sıradan kadını olduğumu varsayarsak, PMS’i kolay atlatan kısımda yer alıyorum demektir. Bu kolay haliyse, yüzde 5’i düşünmek bile istemiyorum. Sanırım lisede coğrafya hocam, azınlık tarafındaydı. Sınıfa bir alev topu olarak gelir, masasından sadece bakışlarıyla bize aduket çekebilecek güçte olurdu.Peki bende durum ne, bir bakalım...
Sinir
Sinir ne kelime, burnumdan soluyorum ya! Bir de trafikte kaldıysam, Menemen Karşıyaka dolmuş şoförleri benim yanımda centilmen kalır, o derece. Kafamı camdan uzatıp, elimi sallaya sallaya bir küfürler ediyorum, bir küfürler! Elimden gelse, ayakkabımı elime alıp, topuğuyla bütün arabaların camlarını kıra döke trafiği açacağım. “Nasılsın?” diye sordukları an, “nasıl olabilirim!” diye saçımı başımı yolasım geliyor. Bir de sevgili tarafından, “Canım sen regl misin?” diye her tartışmayı ona bağlama durumu var. Öyleysem ciddiye alınmıyorum, “anlaşıldı sana bulaşmamak gerekli” diye arkasını dönüyor. Sağ gözüm pıt pıt pıt atıyor. Öldürsem kaç sene yerim diye hesaplama yapmasam geçmiyor o sinir.
Açlık
Börek krizi diye bir olay olur mu ya? İnsanları yürüyen tereyağlı su börekleri olarak görüyorum. Aralardan hafif hafif beyaz peynirler çıkmış böyle nefis! Tatlı krizi de var elbet, olmazsa ayıp zaten. Öyle, yok ananası yoğurtla yiyin, vay çileğin üstüne tarçın dökün falan filan, yalan işler bunlar. O çilekleri iki buçuk kilo saf çikolataya batırıp batırıp yemem gerekli. Doyma güdüm zaten kayboluyor, her şeyi yemem lazım gibi hissediyorum. Bütün ay aç gezip, o bir hafta öyle bir yiyorum ki bazen nefessiz kalıyorum.
Duygusallık
Pazar sabahı magazini izlerken bile ağlıyorum, “ay bu kızcağıza da bilmem ne” diye. Haberleri zaten kendimi yerden yere atarak, ağıtlar yaka yaka izliyorum. Bir de bir alınganım, kendime bile trip atıyorum. Biri bana bir şey söylediği an, önce bir sinir krizi; ardından ağlama nöbeti... Gece ise dizlerimi karnıma çekip, “öldüğüm zaman kaç kişi ağlar” diye hesap kitap yaparak, kendi ölümüme üzülen bir saftirik oluyorum.
Ödem
O ne pis bir olaydır ya, gerilmekten derim acıyor. Makyaj tutmuyor, saçım olmuyor, ne giysem yakışmıyor. Bir de şans gibi ne zaman önemli bir olay olur, hep bu döneme mi denk gelir? Dolabın başında bağdaş kurup ağlıyorum. O dolapta olan bütün kıyafetleri yatağın üstüne atıyorum, gece gelince de toplamaya üşendiğim için ayağımla itekleyip kendime yer açıp, orda öyle uyuyorum.
Eskiler, evlenince bu acılar geçecek derlermiş. Evlenmeden kastı hepimiz anladık diye umuyorum. İlk çocuktan sonra geçecek diyorlar. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bu atakların nedeni, vücudun bebek üretmek istemesi... Sanki ben istemiyorum geri zekalı beden, öyle pat diye olacak bir şey olsa ohooo! Kendine gel artık, her ay olur mu bu, yazık değil mi bana, bize, bu işkenceyi yaşattığımız herkese!
Paylaş