Paylaş
Büyük ihtimalle ondan daha çok ben heyecanlıyım. Gurur duymak, inanılmaz güzel bir hismiş...
Zodi ile milyonlarca hatıramız var; iyi olsun, kötü olsun. Hangisini yazsam diye düşünürken, çocukken kardeşimi ölesiye kıskandığımı fark ettim. Biz de kardeşimle çoğunluk gibi çocukken Kuran kursuna gitmiştik. İlk günler nasıl eğlenceli ama anlatamam... Camide veriliyor kurs, koskoca boş alan... ‘Kovalamaç’ oynuyoruz, bir sürü arkadaşımız var. Koca memeli kadınlar göğüslerine bastırıyorlar bizi. Tespihlerden kolyeler yapıyoruz. Halıların üzerinde yuvarlamaca oynuyoruz. Hiç çıkmak istemiyorum oradan. O kadar eğleniyorum ki... Disneyland gibi geliyor kurs bana..
Ama eğlencem bir hafta falan sürdü. Dua ezberleme kısmı bitince harflere geçtik. Ben oyun oynamak istiyorum hiç harf falan öğrenesim yok. Kafa dengi bir kız buldum. Onla hiç ders çalışmıyoruz, camide cirit atıyoruz ikimiz. Millet ilahiler okuyor biz onla “Bandıraa bandıra ye beni hiç doyamazsın tadımaa, bütün numaralar bende sende var benim farkıma” diye arka tarafta Yoncamik dansları yapıyoruz.
Kuran kursunda da iyi, havuzda da...
Kurs hocaları, bir-iki derken dayanamadılar artık, kızı annesine şikayet ettiler. Annesi de aldı kurstan onu, bir daha gelmedi. Ben öyle yalnız başıma kaldım orda. Kardeşim de bir çalışkan anlatamam. Oranın gözbebeği oldu. Herkes bayılıyor ona. Elif lam’ı geçti sayfalara geldi. Takır takır okuyor kız duaları, Arapça yazılarıyla. Bir ilahiler söylüyor, kocaman kadınlar Allah aşkıyla hüngür hüngür ağlıyor. Şaşkınım ama anlam veremiyorum. Ona börekler getiriyorlar, pastalar veriyorlar. Manyak seviyorlar onu... Bana gelince ise “Utan baakk, kardeşin ne güzel sayfalara geçti. Sen hâlâ yaramazlık peşindesin. Biraz feyzal ondan” Arkadaşım da gidince, orası iyiden iyiye sıkmaya başladı. Geliyordum iki Sübhaneke okuyup abdestim bozuldu diyerek dışarda kardeşimi bekliyordum.
Öğleden sonraları ise havuza gidiyorduk, ben boyumu aşan yerlerde yüzemem. Kıyametleri kopartırım, ayağım yere değecek benim suda. Hocalar artık umudu kesti benden, suya sokamadılar beni... Kantinde oturup hamburger yiyerek günlerimi geçiriyordum.
Kardeşim ise yetişkinler havuzunda bir sağa bir sola kurbağa gibi yüzüyor. Orada da herkes demeye başladı: “Bide abla olacaksın, bak feyzal kardeşinden, ne güzel yüzüyor kuğu gibi... Bide sana bak, cık cık cık.” Kıskançlıktan gözüm dönmüştü. Havuzda o iyi, Kuran kursunda o iyi, saçları benden daha güzel, gözleri yosun gibi, dersleri hep iyi, boyu da hızlı attı. Ben şişko kaldım.
Belki hayatını yaktım kimbilir?
Kıskançlıktan artık nasıl gözüm döndüyse, yüzmeye de Kuran kursuna da gitmeyerek, onun da gitmemesini sağladım. Kızın belki hayatını yaktım bilmiyorum. Şu an yüzme şampiyonu bir Emine Şenlikoğlu falan olabilirdi.
Özür dilerim kardeşim, Zodi. Bütün nazımı çektin, kaprisimi çektin. Saçmalıklarımla hep sen uğraştın. Hangimiz abla hangimiz kardeş hiç belli olmadı. Yolumu kaybettiğimde sen aydınlattın. Anne, baba, sırdaş bana her şey oldun. Şimdi çocukluktan beri kurduğun hayalini gerçekleştiriyorsun. O uçsuz bucaksız hayal gücünle anlattığın hikayen kitaba dönüştü. Çocukken içimde olan kıskançlık şimdi gurura dönüştü. Seninle gurur duyuyorum, bu kadar yetenekli olduğun için. Zodi’nin ilk romanı, bütün kitapçılarda. Apokaliptik türe yepyeni bir soluk getirecek bir roman. ‘Siyah Kelebek’in yolu açık olsun.
Paylaş