Paylaş
“Kıskanç ruhlar, bir neden ötürü kıskanç değil,
Kıskanç olduklarından kıskançtırlar sadece;
Bir canavardır bu
Kendi kendine var olan, kendini doğuran”
William Shakespeare, Otello
Kıskançlık konusunda benden daha güzel kadını kıskanmam, aksine güzelliği izlemeyi severim. Kardeş kıskançlığı nedir diye sorsan onu da hiç yaşamadım. Başka birinin benden zengin olması da beni çıldırtmaz, Allah daha çok versin gözüm yok. Yalnız iş erkek arkadaş olayına gelince olaylar bir anda değişiyor, kafamın içinde dolanan kelimeleri, cinayet planlarını, o öfkemi anlatsam Stephen King bile tırsar benden.
Kendi kendime sorguluyorum: Karşımdaki adam bu kadar değerli mi ki herkesin gözü onun üzerinde zannediyorum? Yoo, gayet patates gibi heriflerle birlikte oluyorum! Hatta kimisi “Yatsın kalksın, ona bakmışım diye dua etsin” diyebileceğim ölçüde bütün eksileri kendinde toplamış oluyor. Yine de onu bir odaya kapatıp gün yüzü göstermeden yaşayabileceğimiz bir ilişkinin hayallerini kuruyorum. Bu konuda uzman “Kıskançlık kendine güvensizliktir” diye bık bık öten yerli yersiz, suratına baka baka sana sevgilini kıskanıyorsun diye yetersiz deme hakkına sahip kızlar vardır. Bu tiplerin 100 kilo olduğu halde “Şekerim, sporsuz kilo verilmez. Boğazını tutacaksın. Dukan yap, dukan!’ diye sana akıl veren o sinir tiplerden hiç farkı yok. Kim ne derse desin, bu olayın kendini yetersiz görmekle eş değer olduğuna inanmıyorum. Ben kendime güveniyorum, yahu! Olay ortada, apaçık belli: Karşımdaki adama güvenim sıfır. Aşkın sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyorum, acı çekmekten korkuyorum, öyle ya da böyle zaten gidecek yanımdan ama bu gidişin sebebi başka biri olmasın diye dualar edip duruyorum.
SEBEBİ AİLE İÇİNDE YAŞANLAR MI?
Hastalık derecesinde kıskanan insanlar çocukluğunda mutlaka bir terk edilme acısı yaşamış insanlar. Genellikle babaların yaptığı bir eylem diye, babadan örnek verirsek, baban aileni başka biri için terk edip o mutlu fanusu tuz buz ediyor, her yerin cam kırıklarıyla dolduğu, annenin nasıl da çektiğini bizzat yakından görüyorsun. aileni bozduğu için babana öfkelisin, o kadına daha öfkelisin, sonra gel güven bakalım insanlara... Düşünsenize en büyük acıyı sana en güvenmen gereken insan yaşatmış, elin oğlu gidecek diye dertlenmen çok mu?
Dahası var... Annem sırf başkasına aşık oldu diye evi darmaduman edip, hatta başımıza yıkıp arkasına bakma ihtiyacı bile duymadan çekti gitti. Neticede anne bu, toplumda en güvenilir olarak bilinen insan. Seni sen yapan özelliklerini sana veren kişi bile bu konuda bu kadar acımasız oluyorsa daha ne olsun! Benzer durumlar, çıkarımlar herkes için geçerli.
Kabul, mutlu son diye bir şey yok. Kendimi yine o acıya hazırlamam lazım. Daha adamdan hoşlanırken bile önce evlenme hayalleri kuruyorum, ardından nasıl terk edileceğimi düşünüyorum. Çünkü beynim, bir ilişkinin bitişi ancak başka biri yüzünden olur diye sürekli uyarıyor. Elini bir kere sıcak sobaya basınca, ne zaman soba görsen elin sızlar ve bir daha dokunmazsın ya, işte öyle bir şey...
Paylaş