Paylaş
Aylar önce beraber yaşamanın zorluklarını anlatan bir yazı yazmıştım. Rujla aynaya ‘seni seviyorum’ yazma döneminden tavana kanla ‘öleceksin!’ yazma evresine girince bir yerde yanlış yaptığımızın farkına vardık. Üç sene geçti, bu kaçıncı aydınlanış, bu kaçıncı “Bir daha tövbeler olsun yüzünü görmek istemiyorum” ayrılıkları. O yüzden biz de arkadaş arkadaş ayrılalım olayına geçtik. Peki sonra ne oldu, bir bakalım...
Yok yatağın sol tarafında da yatıyorum, vay efendim yatakta topaç gibi dönüyorum, yok bacaklarımı pergel gibi açıyorum falan filan yalan bunlar! Bir kere yatağa gitmiyorsun. Salonda televizyon karşısında üzerine bir şey örtüp elinde kumandayla uyukluyorsun. Bir yandan iyi, ‘hadi yerimize’ deyip darlayarak uykunu kaçıran biri yok, bir taraftan kötü, her sabah boynun tutuluyor.
Önünde iki seçenek oluyor, ya yemek yiyerek acını hafifletmeye çalışıyorsun ya da “Yaz geliyor, eskiden zayıflamak yeterdi, şimdi bir de yok göbişimin üstünde iki oyuk olsun, yok bacağımın ön kası uzun dursun” diyerek kendini fit olmaya adıyorsun. İlk bir hafta “Ben acımdan ne yediğimi biliyor muyum?” diyerek, kahvaltıda künefe yiyecek kıvamdaydım. Şu an onları eritmeye çalışıyorum.
Arabada makyaj yapma, evde sürekli bir şeylerini unutma olaylarım bitti. Çünkü yanımda sürekli “Hadi hadi eee 10 saat geçti hadi!” diye iki ayağını bir pabuca sokan biri yok.
Futboldan anlama kapasitem “çocukların ne güzel baldırları var ya”dan öteye gitmezken, iddia bayii gibi hangi maç ne zaman hepsini biliyordum. Spor kanallarının S’si yok şimdi evde.
Artık uykumu da alıyorum, sabahları dinç bir şekilde uyanıyorum. Çünkü geceleri kimsenin telefonunu karıştırmak için fazla mesai yapmıyorum. O neydi öyle ya! Uyan, bi beş dakika tepesinde zebani gibi dikilerek uyanacak mı diye bekle. Yastığının altından milim milim telefonu çek. Pıtı pıtı adımlarla banyoya koş. Nefesini tutarak şifreyi aç. Sonra ne var ne yoksa silmiş olsun. Bir de üstüne “ne saklıyorsun da her şeyi siliyorsun!” diye kavga çıkar.
Bunu en kibar nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama bağırsak sorunu olanlar anlarlar, tuvalete gitmek bizim için adeta seremoni eşliğinde olur. Bütün sorunlarının çözümünü, seni üzen olayların asıl nedenini orada düşünürsün. Biraz daha kalsan hayatın anlamını bile orada bulabilirsin... İşte şimdi o özgürlüğü yaşıyorum. Kapının önünde “Napıyorsun ya orada bunca zaman? İyi misin?” diye seni rahatsız eden biri yok. Su tesisatı dışında başka hiçbir özelliği olmayan küçücük bir alanda ne yapabilirim Allah aşkına?
Arkadaşlara geri dönme olayı var bi de tabii. Doldurdum kızları, “‘Kaldığımız yerden devam!” diye bir heyecanlandım ama gündem bizi de vurdu. Bitki çayları içip, siyaset programları izleyen bir grup olduk bu kez.
Kötü yanları yok mu dersen. Allaahh! Ne sen sor ne ben söyleyeyim! Bir kere koku olayı var. Bütün eve parfümünü mü sıktın naaptın, pencere pervazları bile kokuyor. Ya da kirli sepetinde tişörtünü görüyorsun. Diş fırçasına bakıp ağlıyorsun. “Acıktın mı, üşüdün mü, çorabını giy, ye şunu bak ye kan yapar bu” diye arkanda dolanan biri yok. Bir şey izlerken yan tarafa dönüp, yorum yapacağın kimse yok. En acısı da sevgilinden öte yol arkadaşını kaybediyorsun...
Paylaş