Paylaş
Türkiye’de kadın olmanın problemlerinin topunu en güzel, ‘ergenlik’ gösterebilirdi çünkü.
Türk yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği ‘Mustang’ filmi, Fransa adayı olarak En İyi Yabancı Film Oscarı’na aday oldu. “Neden bizden olmadı vay vay” kısmını bir çırpıda geçiyorum. Karadeniz’in bir kasabasında annesi ve babası öldükten sonra akrabalarının yanında kalan ergenlik çağında beş kız kardeşin hikâyesini anlatıyor.
Anadolulu erkek acısından gerçekten artık gına gelmişti. Kadın hikâyelerinde ise ‘ergenliği’ yani en can alıcı kısmını hep göz ardı ediyorduk. Herkesten önce büyümenin verdiği korku ya da sona kalmanın verdiği yetersizlik hissi. Hayatımızın en acı tecrübesi aslında ergenliğimiz. O yüzden ‘Mustang’ konu olarak inanılmaz iyi bir yerden yakalamış.
Türkiye’de kadın olmanın problemlerinin topunu en güzel, ‘ergenlik’ gösterebilirdi. Ama işte, beklenti bu kadar yüksek olunca, ‘ama, işte’si oluyor. Film güzel mi, güzel. İzletiyor mu, evet. Eksikleri var mı,
çooook!
Bütün filmi küçük kardeşin gözünden izliyoruz. O ne görürse görüyoruz, o ne duyarsa duyuyoruz. Ama bu olay bazı olayları izleyiciye aktarmada pürüz çıkartıyor. Mesela filmde taciz mi tecavüz mü anlamadığımız bir olay var. Küçük kız bunu bilmeyince biz de bilemiyoruz, ucu açık bırakılıyor o yüzden. Ergenlik çağını bence çok iyi anlatmış: O hırçınlık, o kasvet, o dolup taşma isteği... Yalnız izlerken rahatsız olduğum, sonra rahatsız olduğum için kendime kızdığım sahneler vardı.
Kızların müstehcen görüntülerini izlemek istemedim. Müstehcen bile denmez aslında ama yer yer fazla geldi görüntüler. Elâlem yapınca çatır çatır izliyordum. “Nemfomanyak’ nasıl ülkede yasaklanır!” diye gaza gelmiştim. Bunda rahatsız olmamın nedeni, içten içe farkında olmadığım, ‘Türk kızını koruma’ duygusu mu? Yoksa bilinçaltımda duran, ben üstüne ne eklersem ekleyeyim demek ki silinmesi zor olan. ‘Öyle giyinirse, hak etti ama’ ‘O da fink fink gezmeseymiş’ ‘Ne işi varmış sokakta’ diye beni çınlatan sesler mi?
Asıl rahatsız olduğum bu sanırım. ‘Ben’ kabul etsem bile, bilinçaltım hâlâ pencere önünde oturup, mahallenin kızlarının adını çıkartan Fadime
Teyze’ye ait. Ne acı.
Çocukluğumdan izler
Yan karakterler biraz belirsiz durmuş ama yine yer yer aklıma çocukluğum gelip, kesik kesik nefes aldığım sahneler oldu. Mesela amcanın masada otururken, kıkırdayan kızlara bağırması. O varken sessizlik olması. O iğrenç sessizliği iyi bilirim. O adam eve girdiği an, o
huzursuzluk hissini...
Annesinin kendi oğluna sözünü geçiremeyişi, göz göre göre oğlunun en ağır suçlarını bile kapatmasını. Bunlar iyi işlenmişti. Gelelim hoşlanmadığım kısımlara... Bu kızlar sanki orada doğup büyümemiş, bir ay önce orada yaşamaya başlamış gibi. Kızların kendi aralarında olan bağı iyi güzel hoştu ama çok pamuk ipliğindeydi. Sanki evlenen kurtuluyormuş, mutluymuş gibi bir hava estirilmiş. Evleneni bir daha görmüyoruz. Din konusu hiç işlenmemiş. Daha doğrusu Müslümanlık işlenmemiş. Adamlar her pazar kiliseye gidiyormuş gibi. Sanırım bu konuda riske girmek istememişler. Evrenselleştirmeye çalışmışlar ya da bilemiyorum. Ama bana çok yavan geldi.
En ama en kötü bulduğum yer, İstanbul’u kurtulma noktası olarak göstermesi. Anadolu kötü, İstanbul modern. “Kaçın kaçın İstanbul’a gelin, sokaklar temiz, size bir şey olmaz” algısı. Kurban olayım, İstanbul’dan bahsediyoruz!
Bir toplumun kadın sorununu gösteren ‘Mustang’e ne olursa olsun başarılar dilemek boynumun borcudur. Alsın valla çatır çatır ödülleri... Bazıları gibi ‘Mustang’ ile ülkemizi dünyaya yanlış tanıtıyorlar, biz böyle değiliz’ diye de düşünmüyorum. Maalesef biz daha kötüyüz arkadaşlar. Orada anlatılanlar yaşanılanlara göre öyle yüzeysel ki. O yüzden geçelim şu, komşuya evim temiz diye gösterme durumunu. Onun yerine, evi süpürsek inanın daha kolay
olacak.
Paylaş