Paylaş
Tamamlayıcı tıbba ilgi büyüyor ve tam da bu noktada sürece “bitkilerle tedavi” yani “fitoterapi” giriveriyor.
Kötü bir şey mi? Hayır! Doğru tekniklerle üretilirse ve standardizasyon meselesi çözümlenip toksik etki problemi yok edilebilirse, sağlık sorunlarının çözümünde bitkisel desteklerden faydalanmak mümkün. Hatta daha güvenli ve ucuz.
Bazı ülkeler konuyu “kökünden” halletmişler. Mesela Almanya’da ciddi bir “bitkisel ürün” yönetmeliği var.
Ciddi bir ‘bitkilerle tedavi’ sistemi kurulmuş. Bu işi yapacak doktorlar ciddi eğitimlerden geçiyor, eğitimleri sık sık yenileniyor, bitkisel ilaçlar ya da desteklerin üretimi de hassasiyetle kontrol ediliyor.
Bizde ise durum tam bir felaket. Aktar dükkânları eczane gibi çalışıyor. Her aktarda derde deva bir ot, bir çöp bulunabiliyor.
Ayrıca aklına gelen de televizyonlara çıkıp “Şu bitki filanca hastalığa, bu çiçek şu sağlık sorununa, bu yaprak falanca ağrıya, sızıya iyi gelir!” diyebiliyor.
Üstelik bunların çoğunun bırakın doktor veya eczacı olmayı sağlığın hiçbir alanıyla ilgileri yok.
Kısacası konu mühim, bitkisel tedavi de riskli yanları olabilen bir tedavi yaklaşımı ve dikkatsiz uygulanan her tedavi gibi o da önemli bir sorun olma yolunda hızla ilerliyor.
Aman dikkat!
Aktar doktorlara ve
doktor aktarlara dikkat!
Bu yazdıklarım işini yapan aktarlarla ilgili değil. Onlar mühim bir hizmeti yerine getiriyor. Sözüm hastalık tedavi etmeye kalkan, bitkilerle ilaç reçeteleri hazırlayan aktarlaradır.
İşin daha acı yönü ise şu: Kendilerini fitoterapi uzmanı olarak tanımlayan sağlıkçıların da çoğunun ciddi ve köklü bir eğitimleri yok.
Çoğu üniversitelerde düzenlenen 2-3 aylık fitoterapi kurslarından aldıkları sertifikalarla “fitoterapi uzmanı” olarak kanser dahil pek çok hastalığı tedaviye yöneliyor.
Mühim bir problem de şu:
Gazete ve televizyonlarda da hemen her gün “şu bitki kabızlığa, bu bitki ülsere, o çiçek öksürüğe, filanca yaprak prostata iyi gelir” şeklinde yayınlar yapılıyor.
Netice mi? Zehirlenen, karaciğeri, böbreği tahrip olan, hatta komaya giren birçok insan hastanelerde yatıyor.
En sonuncusunu geçtiğimiz günlerde “atkestanesini balla karıştırarak yiyip de doğal şifa arayan” ama hemen sonrasında “zehirlenme” teşhisiyle hastanede yoğun bakıma alınan çocuklarda yaşadık.
Yetkililerimizden ricamız şu:
“Aktar doktor-doktor aktar” meselesine ve bitkisel ürünlerin “üretim ve satışı” konusuna lütfen bir el atın.
Aktariye dükkânlarında tıbbi tedavi yapan aktarları ve ne idüğü belirsiz formülasyonlarla bitkisel tedavilere yönelen çakma doktorlara yön verecek bir düzenleme çıkarın.
Yürürken bacağıma neden ağrı giriyor?
Uç damar hastalığının en önemli belirtisi zaman zaman ortaya çıkan bir topallama şikâyetidir.
Belirli bir mesafe yürüdüğünüzde ortaya çıkan, biraz dinlendiğinizde geçen ayak ağrıları, uç damar hastalıklarının en önemli belirtisidir.
Yürüme esnasında, kalça ve bacak kaslarında bir ağrı ortaya çıkar. Ağrı özellikle kalça ve uyluk bölgesindedir. Kas ağrısı, yürüme esnasında artar, durduktan birkaç dakika sonra kaybolur.
Eğer bu tabloda iş ciddiye alınmazsa, bir süre sonra özellikle de ayaklarda sorun çıkar. Tırnak uzaması durur, cilt solar ve kurur. Çözüm için bir damar hastalıkları uzmanı ile görüşmelisiniz.
Sinameki çayından uzak durun!
İçinde sinameki bulunan karışımlardan kesinlikle uzak durun! Maalesef kabızlığı tedavi etmek amacıyla pazarlanan çayların birçoğu yüksek oranlarda sinameki içeriyor. Bu bitkinin er ya da geç bağırsaklarınızı olumsuz yönde etkileyeceğine emin olabilirsiniz.
Aklınızda bulunsun: Rezene çayı ya da mürver çayı sinameki çayına göre daha az etkilidir belki ama yan etkileri ve zararları da daha azdır.
Sinameki denen bu bitki (Hep derim bir şeyin bitkisel olması zararsız olduğu anlamına gelmez diye ve sinameki buna çok iyi bir örnek!) bağırsağı adeta döve döve boşaltıyor. Bu yüzden de bağırsak bir süre sonra tembelleşiyor. Bir süre sonra boşaltım sistemi kendi kendine çalışamaz oluyor.
Bu sinameki denen mereti 8-10 gün kullanmak bile bağırsaklarınızın canına okumak için yeterli. Özellikle hamilelikte ve karaciğere zarar verdiği için yaşlılarda çok tehlikeli olduğunu belirtmek istiyorum. Kısacası, kolay ve çabuk çözümler aramak yerine uzun vadeli ve kalıcı çözümlere yönelmenizi tavsiye ediyorum.
Kabızlığa karşı 5 doğal öneri
Siyah erik: Kabızlık söz konusu olduğunda gerçek bir mucizedir. Siyah eriğin ister tazesini isterseniz kurusunu yiyin. Her ikisi de harikadır. Size etkili bir tarif de vermek istiyorum. Bol miktarda eriği haşlayın, komposto kıvamına geldiğinde soğumaya bırakın. Eriklerin çekirdeklerini çıkarıp blender’dan geçirin, akşamları birer su bardağı için. Hem çok ciddi bir antioksidan kaynağıdır, hem de doğal kabızlık ilaçları içinde en etkilisidir.
İncir: Zengin lif içeriği sayesinde kurusu da tazesi de son derece etkilidir. Kabızlık probleminden şikâyetçiyseniz size iki haftalık bir kür önermek istiyorum: Üç-dört tane inciri akşamdan sıcak suya koyun, sabah kalktığınızda incirleri yiyin, hatta suyunu da için. Yalnız dört tane incirden toplam 200 kalori alacağınızı unutmayın.
Kayısı: Kayısının tazesi de, kurusu da tembel bağırsakları harekete geçirmek konusunda son derece başarılıdır.
Keten tohumu: Bir-iki çay kaşığıyla başlayın. Alıştıra alıştıra miktarı artırın ama iki yemek kaşığını geçmeyin. Yoğurdunuza, çorbanıza, salatalarınıza ekleyin. Mükemmel bir kabızlık ilacıdır. Bol suyla içmeye özen gösterin. Keten tohumu suyla temas ettiğinde şişerek bağırsak hareketini hızlandırır. Keten tohumu çok etkili, çok hakiki, çok güvenli bir kabızlık önleme ve tedavi aracıdır. Tavsiyem, karanlıkta saklamanız ve evinizde taze taze öğütmenizdir. Güneşi görünce, havayla temas edince çabucak bozuluverir.
Kefir: İçindeki probiyotik bakteriler nedeniyle kabızlık ilacı gibi çalışır. Dışarıdan satın almak yerine kefir mayası bulun ve mikroorganizmayı üretin. Yani kendi kefirinizi kendiniz yapın...
Paylaş