Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Kenenin Şeytan Üçgeni: İlaçlama, avcılık, iklim değişimi

Doğa Gözcüleri Derneği kurucu üyesi Asaf Ertan ile "Türkiye’yi Kuşlarla Gezelim" adlı yeni kitabını konuşurken söz dönüp dolaşıp keneye geldi. Son 5 yılda ülkemizdeki kene vakası ve ölüm sayısı 5’e katlanmış. Artık bahçeye çıkmaya, kırlara gitmeye korkuyoruz...

"Tek yol..." diye başlayan sloganlarımızda olduğu gibi her şey için tek çözüm veya sorumlu arama hastalığımız var. "Aslında kazın ayağı öyle değil"; ama bu saplantımız bizi "kafesleyip" bütüncül düşünebilmekten alıkoyuyor. Bu nedenle, kenedeki artışın tek nedeni iklim değişimi ve tek çözüm ilaçlama, diyenler çok. Yani bir günah keçisi bularak işi ona-buna yıkmayı çok seviyoruz. Tavuklar nasıl ki sudan hoşlanamazsa, benim gibi "kuş beyinliler" de hiçbir şeye çok boyutlu ve bütüncül bakmaktan hoşlanmıyor...

Asaf Bey’e göre, ülkemizde üç yıldan beri özellikle İç Anadolu’nun kuzey bölgesi kırsalında görülen ve kene ısırması sonunda ölümlere yol açan bu hastalıktan korunmanın en etkili yöntemi hastalık nedenini ortadan kaldırmak. Mücadelenin, sadece kırsal kesimde çevreyi ilaçlamaktan geçtiğini ileri süren kişilerin eline bırakılması kadar ácizane bir çözüm olamaz. Çünkü çevrenin rastgele ilaçlanması sırasında faydalı faydasız, zararlı zararsız ve henüz işlevini bilmediğimiz nice canlı yok ediliyor. Yok edilmeye çalışılanların ise yıllardır yapılan ilaçlamalardan istediğimiz ölçüde etkilenmediğini de görüyoruz. Sürdürülen mücadelelerin bir kısır döngü biçiminde yaşandığı bu ortamda nice canlının getireceği faydayı bilmeden yok etmek cinayettir.

KENESAVARLAR YANI BAŞIMIZDA

Doğanın kendi içinde milyonlarca yılda ortaya koyduğu bir ekoloji gerçeği varken hálá gözümüzün önünde olan bu ekolojik mücadeleyi düşünmemiş olmamız hayret verici. Söz konusu hastalığın ülkemizde görülmeye başladığı üç yıl öncesinde korumacıların dile getirdiği "kuş avcılığı yasağı" keneyle yapılacak en etkili mücadele yöntemlerinden biridir. Bıldırcın, sülün, keklik, bağırtlak, güvercin, üveyik gibi orta büyüklükteki kuşlarla, kuyrukkakan türleri, örümcekkuşu türleri, taşkuşu türleri, kızılkuyruk türleriyle ismini saymadığım nice kuş türü kene ve benzeri böcek, sinek, örümcekler ve bunların yumurtaları, larvalarıyla beslenir. Dağı taşı ilaçlayarak bu kuş türlerini de kelaynaklar gibi yok edersek, daha çok kene ısırığı kurbanını toprağa verirken milyonlarca lirayla da kendimizi zehirleriz.

Asaf Bey’in sıraladığı kene sever kuş türlerini tanımak için yeni kitabını karıştırınca, ortalama 15 gram olan bir sinekkapanın her gün kendi ağırlığı kadar sinek yiyebildiğini öğrendim. (Sinekkapanların yakaladığı sineklerin hesabını yapan olursa bana da haber versin lütfen) Yüzölçümü 11 kat büyük olmasına rağmen Avrupa kıtasındaki toplam kuş türü sayısı Türkiye’dekine yakın. Yani Türkiye’nin kuş türü zenginliği, insanlarımıza zarar veren kene ve sineklerle beraber ormanlarımıza zarar veren çeşitli böceklerin ve daha nicelerinin aşırı çoğalmasını engelleyen en büyük ve en doğal yardımcımızdır. Bu nedenle, ülkemizde her türlü kuş avcılığının derhal ve kesin biçimde yasaklanması en ucuz ve sağlıklı önlemdir.

BANA ANGIT DİYEBİLİRSİNİZ KIZMAM

Bu devirde hálá "avcılık" adı altında can alınmasını anlayamıyorum. En ufak bir suçları olmadığı halde zevkimizi tatmin için kuşların canını alıyor ya da kafeslerde onlara işkence ediyoruz. Eskiden açlık-kıtlıkla mücadele için avcılık yapanlar arasında kullanılmaya başlanan "her kuşun eti yenmez" diye biz söz vardı. Bu sözü artık "hiçbir yaban kuşun eti yenmez" diye değiştirmeliyiz. Bu satırları okuyup kızanlar olursa, bana "angıt, kerkenez, ya da dam üstünde saksağan" derse çok sevinirim! Yine Asaf Bey’in yeni kitabından öğrendiğim kadarıyla bu kuşlar da müthiş güzel, doğaya ve insanlığa çok faydalı...

Özet olarak, öncelikle Çevre ve Orman Bakanı’mızdan küresel iklim değişimiyle mücadele ederken bir yandan da hedef dışı canlıların, meraların, çalılıkların gelişigüzel ilaçlanmasına şiddetle karşı çıkmalarını ve kuş avcılığının sona erdirmelerini istemeliyiz. Bu önlemlerle birlikte Sağlık Bakanı’mız önce hastalığın en yoğun olduğu bölgeden başlayarak halk sağlığının korunması konusunda risk yönetimini en etkin bir şekilde uygulaması gerekmekte. Bu kararları alacak olanlar ülke tarihine geçecek bir hizmete imza atmış olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları