Geçenlerde Şırnak’taki Gabar Dağları’nda üç gün, iki gece çok farklı bir deneyim yaşadım.
Jeolojik oluşumlarla, Akçay Mezrası’nda yaşayanların misafirperverliğiyle büyülendim. Dağda pirinç yetiştirmeyi bile başarmışlardı. Terör nedeniyle kaçırdığımız fırsatlara yandım. İşte izlenimlerim.
Mardin’de uçaktan indiğimde hava sıcaklığı 44 dereceydi. Karasal iklim işte! Denizi yok ki hava sıcaklığının bu kadar artmasına engel olsun. Bir de bölgeye yakın alçak basınç merkezinin güneyli rüzgárları çölden toz taşıyarak havayı bulanıklaştırmış.
Bindiğim minibüste klima yok. Pencereyi açmam ile kapatmam bir oluyor; sanki dışarıdaki bir ejderhanın ağzından çıkan alev içeri girdi. Doğal klima da olmayınca bir yandan bol bol su içiyor, bir yandan da radyodan teröristlere girdikleri yolun çıkmaz bir yol olduğunu anlatan anonslar ve çeşit çeşit türküler dinliyorum.
SINIRI KİM ÇİZDİ?
Gabar Dağları’na karayoluyla ulaşım süresi yaklaşık üç saat. Yol boyunca arada bir jandarma durdurup kimlik soruyor. Şırnak’a kadar yollar dümdüz. Irak’a yük taşıyan TIR’ların asfaltta neden olduğu tahribat nedeniyle hoplaya zıplaya gidiyoruz. Yol boyunca tarlalarda gördüğüm yuvarlak siyah taşların çokluğu beni şaşırtıyor. Bu kadar taş buraya nereden gelmiş? Rahmetli Ecevit bir zamanlar buralardaki tarlalardan taş toplamak için seferberlik başlatmıştı ama çoğu hálá ortalıkda duruyor. Bir an için minibüsten inip o taşları toplayasım geldi. Trabzon Maçka’da dereden, dağın tepesine ev yapmak için ailemle taş taşıdığım günleri hatırladım. O dik yamaçlarda döne döne uzanan keçi yollarından sırtımızda taş, briket, çimento, su taşıyoruz da neden bu düz ovadaki taşları taşıyamayalım!..
Yolun sağında aralıklarla sıralanmış kuleler dikkatimi çekti. Tel örgü üzerindeki muska şeklinde küçük kırmızı teneke levhalarda "mayın" yazıyordu. Burası Suriye sınırıydı. Tel örgü, mayın tarlası, nöbetçi kuleleri ve tren yolundan gerilere bakıldığında, uzaklarda Suriyeli koyunlar, kadınlar görülüyor... Bu sefer de neden sınırın daha ileri ya da beride değil de orada olduğunu düşünmeye başladım. Sınırın tam oradan geçmesine kim ve nasıl karar vermişti? Bir keresinde Okan Tüysüz’den Güney Anadolu’daki sınırın sömürgecilerin jeolojik analizlerine göre, bizi petrolden mahrum bırakacak şekilde belirlendiğini duymuştum. Bizim o zaman bu durumdan ne kadar haberimiz vardı bilmem! Bilgi üretmek ve üretilen bilgiyi kullanmak, yani bilgi toplumu olmak başka bir şeydir...
YER ŞEKİLLERİ BÜYÜLEYİCİ
Şırnak’a gitmeden önce bana "Cudi Dağı’nı görmeden, Hz. Nuh Türbesi ve Mem-u Zin Türbesi’ni ziyaret etmeden, Kasrik Boğazı’nı görmeden dönme" demişlerdi. Kasrik Boğazı’nda yer şekillerini incelerken, yatay tabakaların Arap Levhası’nın bizi sıkıştırması yüzünden nasıl da gökyüzüne dönüp dikleşmiş olduğuna hayret ettim. Bir sonraki sefer buraya daha fazla jeofiziksel açıklama alabileceğim Oğuz Gündoğdu ile birlikte gelmeliyim. Bu düz yerdeki bu kadar sıcak havaya daha fazla dayanamayıp kendimi haritalarda Küpeli Dağı diye geçen, ama bölgede Gabar diye bilinen, kaynak suları bol olan dağa attım.
Şırnak ili, Suriye-Irak sınırlarına yakın olan kesimleri hariç, dağlarla kaplı. Denizden 705 metre yüksekte, vadiye göre 7 derece daha serin olan Akçay Mezrası’nda konakladım. Burada vatanına, milletine bağlı Kürtlerin neler yaptığını gördüm. Ülkemizin başına bela olan terör, hem insanlarımızı hem de doğayı tahrip etmiş. Teröristler buranın halkını tabiatın nimetlerinden mahrum ederek işsizlik, fakirlik ve göçlere de neden olmuş...
Buna rağmen, Anadolu’nun bu tipik misafirperver, mert, dürüst, samimi insanları sofrasındaki yiyeceği tanrı misafiri ile paylaşabilmek için birbirleriyle yarış ediyor. Burada yerel giysiler için halı ve kilim dokumacılığı öğreten ve öğrenen dost canlısı kadınlarla karşılaştım. Yeni kurulan Yaban Hayatı Koruma ve Avcılık Derneği’ni ziyaretimizde, birçok yabani hayvan çeşidi yaşayan bu dağların av turizmi potansiyeli açısından zengin olduğunu öğrendim. Bu dağlar aynı zamanda zeytin, ceviz, badem, fıstık, nar ve incir deposuymuş! Bağcılık, zeytincilik ve pirinç tarımı da yapabildiklerini duyunca inanamadım. Sonra bir kova taze incir, üzüm ve şeftaliyi önüme getiriverdiler...
Özetle, Şırnak ili sahip olduğu zengin tarihi, kültürel kaynakları ve doğal değerleri ile turistik ve tarımsal açıdan önemli cazibelere sahip. Bu potansiyeller iyi bir şekilde değerlendirilmesi sonucunda bölge halkının geliri önemli boyutlara ulaşabilecek... Bölgeyle ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız Kanal 24’de 22 Ağustos 19:30, 24 Ağustos 22:15 veya 25 Ağustos saat 11:15’de yayınlanacak "Doğanın Çığlığı" adlı belgeseli izlemenizi öneririm.