Dönülmez iklimin ufkundayız vakit çok geç, ey sonbahar havası nasıl geçersen geç!
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Takvimlere göre resmen ama tuhaf bir sonbahar mevsimine giriyoruz. "Sonbaharda havalar nasıl geçecek" diye sorulunca artık içimden şarkı söylüyorum: "Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç!"
Bu şarkıda kastedilen küresel iklim değişimi olmalı! Sonuçta küresel iklim değişimini artık geri döndürmek mümkün değil; ancak kötüleşen etkilerini azaltabiliriz. Bu durumda sonbahardaki havalar için de "nasıl geçersen geç" diyebilir miyiz? Maalesef diyemeyiz!
Çünkü musluklarımızdan akan suya, enerji üreteceğiz diye suyu kesilmiş derelerde boğulan balıktan, tarla yapacağız diye sulak alanı kurutulmuş kuşa, bu sıcak ve nemli havalarda top koşturan herkese kadar önümüzdeki sonbahar ve kışın nasıl geçeceği merak konusu. Ayrıca uzun vadeli hava ve iklim tahminleri başta turizm, tarım, tekstil, su yönetimi, kışla mücadele, enerji üretimi gibi birçok sektöre de önemli fayda sağlar.
SONBAHAR ILIK GEÇEBİLİR
Hiçbir zaman olmadığı gibi, şu anda da Türkiye’deki 2008-2009 sonbahar ve kışı için NASA tarafından yapılan bir tahmin filan yok! Fakat Uluslararası İklim Tahmini Araştırma Enstitüsü’nün tüm dünya ve Türkiye için yaptığı mevsimsel tahminler var. Bu tahminlere göre, 2008 yılı yazının çok sıcak geçmeyeceğini ve La Nina denilen kız kardeşin sonbahara kadar zayıflayarak yerini nötr bir havaya bırakacağını daha önce burada yazmıştım. Reklam lisanıyla söylemek gerekirse; "ne dediysek o!"
Bu merkezin yeni tahminlerine göre Türkiye’de 2009 Şubat ayı dahil olmak üzere önümüzdeki altı ay içinde, yağış miktarlarının mevsim normalleri civarında olması bekleniyor. 2008 yılı yağışları, 2007’ye göre daha iyiydi; 2009 yılındaki yağışların da 2008’den daha iyi olacağını söyleyebiliriz. Fakat hava sıcaklıklarının 2009 Şubat ayının sonuna kadar mevsim normallerinin üzerinde olma ihtimali, mevsim normallerinde veya mevsim normallerinden daha düşük olma ihtimalinden az da olsa, daha yüksek. Yani sera gazları iklim olayları nötr de olsa bizi sıcak tutmaya devam edecek, ey ömrüm!
SU TASARRUFUNA DEVAM
Bu durumda normal yağışlar şu andaki şiddetli kuraklığın etkilerini ortadan kaldıramaz. Su kaynakları ile birlikte doğanın kendine gelebilmesi için birkaç yıl süren yağışlara ihtiyaç var. Yani birey olarak su tasarrufuna devam, yerel yönetimler olarak su bütçesi yapıp Kuraklıkla Mücadele Planı’ndaki senaryolarına uyarak suyu yönetmeli ve altyapı kaçaklarını önlemeliyiz, çiftçi olarak mikro sulama yöntemlerine geçip doğru zamanda ve miktarlarda sulama yapmalıyız. Bir de ani sporcu ölümlerine dikkat!
Dışarıdaki spor etkinliklerimize özellikle sonbaharın ortasına kadar dikkat etmeliyiz. Çünkü 24 TV’de Almanya Birinci Futbol Ligi’ni seyrederken Ümit Özat’ın ayaklarının çözüldüğünü ve bir anda yere yığılıp fenalaştığını görünce ilk aklıma gelen vücudunun susuz kalmasıydı. Yani bu sıcak ve nemli havalarda, insanların uğradığı ısıl şoklar, sıcak çarpmalarının sanki canlı yayında bir örneğini seyrediyordum.
UYDURUK TERİMLERİ LÜTFEN UNUTUN!
Aklıma gelmişken anlamazlar diye halkımızı cahil yerine koyup, TV’lerdeki hava durumu raporlarında "bağıl nem" deyimini, "nem oranı" diye söyletenleri ve hálá "hissedilen sıcaklık" değerlerini açıklamayanları protesto edip RTÜK’e hava ediyorum! Her sıcaklıkta havada olabilecek maksimum bir su buharı basıncı ve bir de o anda ölçülen gerçek su buharı basıncı vardır. Bağıl nem, bu su buharı basınçlarının oranıdır; nem miktarı değil. Bu değer yüksekse, kolayca terimiz buharlaşarak vücudumuzu soğutamaz. Sıcak ve bağıl nemin yüksek olduğu havalarda bir de güneşin altında kalanlar, gölgedeki cansız termometre ile ölçülen hava sıcaklığına göre 20 dereceden de daha fazla bir sıcaklığa maruz kalabilir. Bu şartlarda bir de sürekli koşmak zorunda olanların vücudunda büyük miktarlarda ısı birikir. Bu yüzden çok sıcak ve nemli havalarda maçları gece oynatmak gerekir.
Bunun için basınımız, halkımıza uyduruk terimler ile hitap etmek ve eksik bilgi vermek yerine daha sorumlu davranmalı. Umarım bu yanlışlardan dönerler. Yoksa halkımızı bilinçlendirmek için artık gerçekten de "vakit çok geç; ey sonbahar havası nasıl geçersen geç!" demek zorunda kalacağımız ömür durumlar ile daha fazla karşılaşırız.
Benjamin Franklin’in "Bazı insanlar havaya göre, bazılarıysa kendi havalarına göre takılırlar" gibi meşhur bir sözü vardır. Küresel iklim değişimi ile birlikte kendi havalarına göre takılanların işi gittikçe zorlaşıyor ama bunu fark etmeleri de henüz mümkün değil.