Onlar annelik öncesinde kaldı. Bir ağrı kesici alıp, sıcak su altında meditasyon yapıp, bornozla uyuma günlerine çoktan veda ettiniz.
Aromaterapi banyoları mı? O artık sadece önceki hayatınızdan kalma bir tatlı anı...
Evet, eve yaklaşıyorsunuz. 20-25 adım sonra aslında yaşamınızın en güzel, en dinç ve sağlıklı, hatta en mutlu gözükmeniz gereken insanına kavuşacaksınız. Kapının eşiğinden içeri adım attığınız anda ne başınızdaki ağrı, ne stres, ne yorgunluk kalacak... Kalmamalı...
Gülümseyen bir yüz ve gülümseyen bir kalp görecekler onlar. Çünkü bu saf yüreklerin istedikleri sadece bu. Sadece sevgi. Sadece huzur.
Gözlerimizle anlaşıyoruz bazen oğlum ile... Eğer sadece gülümsemek adına gülümsüyorsa birisi, öyle iyi anlıyor ve öyle ciddi bakıyor ki o insana, şaşarsınız. O anda bu ne yapıyor diye düşündüğünü ve olayı çözmeye çalıştığını hemen anlayabilirsiniz.
Emre Berent’e yaptığım ve her denememde aynı tepkiyi aldığım bir test var. Size de tavsiye ediyorum. Gözleriniz ile değil dudaklarınız ile güleceksiniz. Gözlerinizi sabit, donuk, tepkisiz tutacak, gülümsemenizden ayırıp güleceksiniz. Sadece 1-2 saniye için ona bakarak bunu yapın ve çocuğunuzun size nasıl baktığını izleyin. İnanamayacaksınız.
Anne ile olan göz bağını, aslında size bakarken gözleri ile gönlünün kapısını açtığını göreceksiniz. Ve şaşkınlığına şahit olacaksınız. Kalbinden kalbinize, gözleri ve gözleriniz ile giriyor o...
Gözlerinizin, evinizin kapısı gibi annenin kapısı olduğunu ve onu çocuğunuz için sürekli açık tutmak zorunda olduğunuzu anlayın lütfen.
Evin kapısından girdikten sonra ise artık ailenizin oluyorsunuz. İşte bu yüzden her konuyu, her yabancıyı, sizi rahatsız edebilen her şeyi kapıyı kapatıp ardınızda bırakın; benim yapmaya çalıştığım, en azından denediğim gibi...
Kapıyı hızla kapatın ve ellerinizi yıkamaya koşmadan önce 2-3 saniye derin bir nefes alıp "Yaşasın, ailemin kalesindeyim!" deyin, "Yanımda en sevdiklerim"...
Yıkayın ellerinizi, değiştirin giysilerinizi, giyin en güzel annelik kostümlerinizi...
İçerideki minik kalp, yüzbinlerce seyirciye bedel... Eviniz nasıl olursa olsun, dünyanın en güzel tiyatro sahnesi. Bu sahnede her şey gerçek ve her oyuncu en iyisi.
Hadi bir, iki adım kaldı, açın perdenizi.
Bırakın ardınızda negatif her şeyi.
Yaparsınız.
Becerirsiniz siz, annesiniz, dış dünya ile evinizi ayırabilirsiniz.
Evde sadece anne olmalısınız, eş olmalısınız...
Neden mi?
Evdeki huzur...
Zenginlik budur!
Çünkü...
Yaratıcılık ve sanat eğitimi
Her bireyin içinde keşfedilmeyi, geliştirilip desteklenmeyi bekleyen bir potansiyel olur. Bu yüzden, çocuğunuzun yaratıcı yönünü geliştirmesinin biraz da sizin ellerinizde olduğunu unutmayın.
Her bireyin içinde keşfedilmeyi, geliştirilip desteklenmeyi bekleyen bir potansiyel oluyor. Fırsat verildiğinde her insan, bir şeyler üretip ortaya koyabiliyor.
Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu, yaratıcılık ve nasıl gelişebileceği konularında bakın neler söylüyor: "Tüm mesele, bunu nasıl yapmak gerektiği... İçsel gücümüzü ortaya çıkarabilecek eğitim nasıl olmalı? Özellikle okul öncesinden başlamak üzere, çocuklarımıza nasıl yaklaşmalıyız ki yaratıcı olabilsinler? Yaratıcılık, şüphesiz ki cesaretlendirme ve rehberlik gerektiriyor. Sonuçta bir yaşam biçimi haline gelerek, düşünce sistemini ortaya koyuyor. Yaratıcı insan, çok boyutlu düşünebiliyor, her konuda problem çözebiliyor, fikir üretebiliyor ve değişik yaklaşımlarda bulunabiliyor. Deneyci, kalıplardan kurtulmuş, esnek ve cesaretli oluyor."
Yaratıcılık okul öncesi dönemde, öncelikle oyunlar yoluyla kendini gösteriyor. Çocuk, zengin hayal gücünü oyunlarına ekliyor. Merak ederek öğreniyor ve bunun için çok sayıda deneme yapıyor. Maceracı oluyor ve bu dönemde kalıplara bağlı düşünmüyor. Biz zaman içinde yanlış yaklaşımlarda bulunarak, onları kalıpların içine sokmaya çalışıyoruz.
Yaratıcılık ve yaratıcı düşünce, doğumdan itibaren desteklenmesi gereken bir süreç oluyor. Bu konuda ailelere ve okul öncesi eğitim kurumlarına oldukça iş düşüyor. Sanat eğitimi de, yaratıcılığın desteklenmesinde önemli rol oyuyor. Güzel sanatların tümü, toplumun ve bireyin gelişmesi, zenginleşmesi, güçlenmesi için vazgeçilmez oluyor. Tüm çocuklar ve insanlar için de ulaşılabilir olması elbette önem taşıyor.
Sanatın "pahalı ve sadece yetenekliler için olduğu" fikrinden tamamen uzaklaşmalı, çocukların özgürce denemeler yapmalarına izin vermeli ve bu arada kendimiz de özgür denemeler yapmaktan kaçınmamalıyız. Belki de zaman zaman çocuklarımızla birlikte, kaygısızca kendi yaratıcılığımızı ortaya çıkarmalıyız.
Yaratıcılığı desteklemek için
nDuyuları yoluyla öğrenen çocuğunuz için oyunlar, drama ve bunları destekleyecek araçlar (tehlike oluşturmayacak her tür yaratıcı malzeme, eski kıyafetler, ipler, yünler, tuvalet kağıdı ruloları, kumaş parçaları, boyalar, değişik kağıtlar...) ile değişik etkinlikler yapın. Çocuğunuza dışarıdan satın alınmış oyuncakları sunmanız, tek başına onun yaratıcılığını geliştirmeniz için yeterli olmaz. Malzemelerin hepsini görebileceği, inceleyebileceği, dokunabileceği şekilde yerleştirin.
n Ona özgür ve tehlikesiz ortamlar sağlayın. Üstü ya da ev kirlenir diye boya gibi etkinlikleri yapmasına engel olmayın.
n Çocuğunuzun seçimlerini kısıtlamayın. Birçok seçeneği görüp, kendi seçimlerini oluşturabilmesi için izin verin. Onun seçimlerine "iyi ya da kötü" şeklinde yorum getirmeyin. Ortaya koyduğu ürünleri eleştirmeyin, kalıba sokmayın. Bırakın istediği rengi ya da malzemeyi, istediği yerde kullansın.
n Çocuğunuzun çevresini gözleyebilmesi için çok fazla değişik ortama girmesini sağlayın. Çocuğunuzu "hasta olmasın" diye evden çıkarmamazlık ya da okula göndermemezlik etmeyin.
n "Şık" döşenmiş, ağzına kadar dolu bir oda yerine, sade, kolay ulaşılabilir, tehlikesiz, yumuşak renkler kullanılmış bir oda düzenleyin. Okulda da sınıfı aynı şekilde olmalı. Dekor kullanma kaygısı taşımayın.
n Çocuğunuzu, bir sorunla karşılaştığında düşünmeye teşvik edin. Sorun için çözüm yolları üretmesini sağlayın. Onun adına problemleri çözüp, hayatı kolaylaştırmaya çalışmayın.
n Soru sormasına, değişik fikirler üretmesine (her ne kadar sizin için kabul edilebilir olmasalar da) izin verin ve sabır gösterin.
Unutkan Erkekler, "Hadi"leyen Anneler
Anne-çocuk ilişkisinde sevgi/öfke ikilemi, çocukların yemek sorunu, gençliği tehdit eden şiddet virüsü, "Depresyon neden daha çok kadınlarda görülüyor?" gibi pek çok sorunun yanıtı, Fatma Torun Reid’in yazdığı "Unutkan Erkekler, ’Hadi’leyen Anneler" kitabında yer alıyor. Remzi Kitabevi’nden çıkan bu yaşamın içinden psikoloji kitabını siz de bir solukta okuyacak ve kendinizi teraziye koyacaksınız.
Kediler ve Fareler Mutfağı
Kediler ile fareler neden birbirlerine düşmandır? Yemek yapmak, sadece yemek pişirmek mi demektir? Mehmet Zorlu Vakfı’nın katkılarıyla Kelime Yayınları’ndan çıkan "Kediler ve Fareler Mutfağı" biraz da bu sorulardan yola çıkan ve iyiliği, güzelliği, dostluğu, kardeşliği vurgulayan öyküsüyle çocukların dünyasına ışıl ışıl bir pencere açıyor.
Kitap Fuarı kapılarını açıyor
1-9 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 27. İstanbul Kitap Fuarı’nı bu yıl çocuklarınızla beraber gezmenizi öneririz. Bu sene "1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra" temasıyla düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı’na yaklaşık 550 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılacak. Panel, söyleşi, konser, şiir-dinletileri, çocuk etkinlikleri gibi 282 farklı kültür etkinliğinde de 750 yazar okurlarıyla buluşacak. Füruzan’ın bu yıl "Onur Yazarı" olarak belirlendiği kitap fuarı sayesinde çocuklarınızın kitap sevgisini pekiştirebilirsiniz.
Küçük Kara Balık
Biz büyükler, bu kocaman dünyada kendi küçük çevrelerimizle sınırlıyoruz yaşamı. Oysa çocuklarımız hayata daha cesur ve atak yaklaşıyorlar. Yaşları bizden çok küçük de olsa bilgili ve yürekli bir nesil olarak yetişmeleri için yardımlarımızı esirgememeliyiz. Küçük Kara Balık hepimize örnek olacak şekilde dünyaya açıyor gözlerini! Hem içindeki hem de dışındaki dünyaya... Biliyor ki, yalnız kendi küçük yaşamlarımıza göre değerlendiremeyiz dünyayı. Farklı mekánlar, farklı kültürler, farklı insanlar tanıdıkça zenginleşecek hayatımız. Tiyatro küçük izleyicilerimizin dünyasını genişletmekle kalmıyor onların düşünce, duygu ve yaratıcılıklarını geliştirip yaşadıkları dünyada paylaşımcı ve katılımcı olmalarını sağlıyor. Adana Devlet Tiyatrosu
Yönetmen: M. Şekip Taşpınar
Oyuncular: Derya Keyf, Mahmut Hazım Kısakürek, Semih Yeşil, Seçil Dedeyi