Sahibi onu yurtdışından alarak Ankara'ya getirdi. Çok mutlu ve güzel günleri oldu Davut'un.
Her akşam sahibini bekliyor, sonra birlikte küçük bir gezinti yapıp, evde çocuklar gibi altlı-üstlü oynuyorlar, birlikte televizyon seyrediyorlardı.
Davut özellikle televizyon seyretmeye bayılıyordu...
Çünkü onun derdi televizyona bakmak değil, televizyona bakarken yenilen kuruyemiş ve meyve..
Davut'un özel yatağı vardı.
Geceleri uykusu gelince babası ile vedalaşıp yatağına giderek uslu uslu uyuyordu.
(Annem onun gece kalkıp hiçbir yere çişini yapmadığını bana bakarak uzun uzun anlattı.)
Kısacası mutlu bir maymundu Davut.
*
Ama mutluluklar uzun sürmüyor.
Komşulardan birisi Davut'u ihbar etti. Görevliler gelip ‘‘İthal izni yok’’ diye Davut'u babasının elinden aldılar.
O şimdi Ankara AOÇ Hayvanat Bahçesi'nde...
Alışkın olmadığı kafeslerin arkasında tıpkı bir suçlu gibi kapalı.
Her gelene babasını sorar gibi ilgi gösterip, değişik sesler çıkartıyor. Uzaktan gelip-geçen insanları tek tek izliyor.
Hüzünlü ve mutsuz.
Annem ve arkadaşları, kafesine girerek onu kameraya çektiler.
O da bu ilgiye bir jestle karşılık vererek, onların omuzlarına çıkıp başlarında bit aradı...
Dahası; bir müşteri çıkarsa Davut'u satacaklar.
O kaderinin yeni sürprizlerini bekliyor.
Masum ve acılı...
*
Bu haksızlık...
Bir canlıya buzdolabı, ya da elektronik eşya gibi bakıp ‘‘ithal izni’’ olmadığı için el koymak nasıl olabilir?...
Peki, görevliler bu kadar titizse; ithal edilip uçakların ambarında, kutuların içinde, depolarda ölen onca ‘‘ithal izni’’ olan hayvan ne oluyor?...
Bir şey daha; o hayvanat bahçelerinin aslında birer hapishane olduğunu, üstelik oralara suçsuz canlıların kapatıldığını bilir misiniz?..
Günahtır...
Annem eve gelince bana Davut'u anlattı.
Bir dahaki sefere onu görmeye beni de götürecekler.
Asil'in çalınması Fikret Ünlü'yü çok üzdü
CHP Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün köpeğinin çalınması eski bakanı çok üzdü. Üç gün önce Gaziosmanpaşa'daki evinin bahçesinden geceyarısı çalınan Asil isimli Samoyed cinsi beyaz köpek şimdi her yerde aranıyor. Ankara'yı kaplayan ilanlarda Asil'i bulanlara ödül de vaat ediliyor. Fikret Ünlü'nün verdiği telefon numaraları şöyle: 4205940-4205941.
SİZ PAKO’YA SORUN PAKO DA UZMANA
Veteriner Hekim Talat GÜLBAY
Kedi çok su içiyorsa şüphelenin
6 yaşında biraz kilolu bir İran kedimiz var. Son zamanlarda çok fazla su içiyor. Bu bir hastalık belirtisi olabilir mi?
Polidipsia dediğimiz normalden fazla su tüketimi genellikle polyüri olarak adlandırılan aşırı idrar yapma ile birlikte seyreder. Kedilerde aşırı su tüketimi ve idrar yapma belirtisi ile seyreden birçok hastalık vardır. En başta böbrekle ilgili problemler akla gelir. Böbrek yetmezliği ve nefritte kedilerde su tüketimi artar. Diyabet, karaciğer yetmezliği ve hipertiroidi gibi hastalıklarda da su tüketimi ve idrarda artış görülür. Kediniz dişi ve kısırlaştırılmamış ise aşırı su tüketimi pyometra gibi rahim iltihaplanmalarının ve üreme sistemi hastalıklarının belirtisi olabilir. Kanda kalsiyum, azot ve potasyum oranlarının dengesiz olmasına yol açan hastalıklarda da su tüketiminde artış görülür. Kedinize kortizon, diüretik ya da bazı antibiyotikler uygulandıysa bunlar da su tüketimin artmasına yol açabilir. Tabii sadece aşırı tuzlu ev yemekleri de su tüketimini arttırabilir. Bazı kedilerde nadiren psikolojik bir bozukluk olan potomania (içme hastalığı) da görülür. Kedinizi bir veteriner hekime muayene ettirmelisiniz.
Osmanlı’da sokak hayvanları ayrıcalıklıymış bugün zehirlemelerin olduğu topluma dönüşmek çok kötü
Yuli Weston Amerikalı bir iç mimar. Türkiye'de doğmuş ve son 10 yıldır İstanbul'da yaşıyor. Sosyal Sorumluluk Eğitim Derneği'nin Başkanı olan Weston, sokak hayvanlarını sahiplendirmek ve canlıların korunması için insanları aydınlatmak için işinden, sosyal hayatından ve hatta uykusundan bile feragat ediyor. Weston'ı sokaktan aldığı iki kedisi ve köpeğiyle yaşadığı evinde ziyaret ettik. Bize hayatının merkezi haline gelen hayvanları anlattı.
İstanbul'da yaşamaya başladığımda Ataköy'de oturmaya karar verdim. Ataköy köpek dolaştırmak için ideal bir yer. Yine de bizim binada köpekli bir tek ben varım. Oysa bana göre her binada bir köpek olmalı. Her sabah köpeğim Suzi'yi dolaştırırken bir sürü sokak hayvanını da besliyorum.
Kedilerim Panter ve Yakışıklı Fahri'yi de sokaktan aldım zaten. Türkiye'de Hadi Çaman'ın tabiriyle ‘‘haysanların canlı olduğu mefhumu’’ tam yerleşmemiş ne yazık ki. Bunu değiştirmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneği'nin de kurucularındanım. O dönemde Bakırköy Belediyesi'nin barınağında bulunan birçok hayvanı doyurduk, kısırlaştırdık, hasta olanları iyileştirdik. Sahipsiz hayvanları barınaklarda toplamak yetersiz. Bir program başlatıp, oradan da kurtarmak gerek.
Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneği'nden ayrıldıktan sonra şahıs olarak sahiplendirme çalışmaları yapmaya başladım. Büyükşehir Belediyesi beni destekledi. Galleria'da 2001'de sahiplendirme günleri düzenledim. Galleria'dan bir dernek kurmam yönünde istek geldi. Böylece 2002'nin temmuz ayında Sosyal Sorumluluk Eğitim Derneği'ni kurdum.
Bu yıl da 3-4 Mayıs'ta yine Galleria'da düzenleyeceğimiz sahiplendirme günlerine insanların kucağında pet'leriyle gelmesini istiyoruz. Pet'iyle gelenleri Purina'dan sürpriz hediyeler bekliyor.
KİTAPÇIKLAR HAZIRLADIM
Sahiplendirmek kadar eğitime de çok önem veriyorum. Çocuklara canlıları sevmeyi öğretmek gerekiyor. İlkokul çağındaki çocuklara pet'lere nasıl davranılması gerektiğini hikayelerle, bulmacalarla ve yarışmalarla anlatan kitapçıklar ve posterler hazırladım. Bakırköy ilçesindeki okullardaki projeler ilerleyen günlerde başlayacak.
Kedi ve köpekler hakkında bilgi veren broşürlerimiz var bir de. Bu konuda Purina firması yardımımıza yetişti. Bu broşürleri veterinerlere dağıtıyoruz, onlar da ilgilenenlere veriyor.
Osmanlı Dönemi'nde sokak hayvanlarına tolerans varmış. Sokak satıcıları yanlarında dolaştırdıkları ciğerleri kedilere verirmiş. Kuşlar için de ayrı mimari yapılar (camilerdeki kuşhaneler) yapılırmış. Bu durum dışarıdan gelen ressamların ve yazarların bile dikkatini çekmiş. Böyle bir toplumdan zehirlenmelerin olduğu bir topluma dönüşmek gerçekten çok kötü.
Pako'ya Mektuplar programına siz de katılın
TRT Ankara Televizyonu Çocuk ve Gençlik Programları Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Bekir Coşkun'un kitabındaki hikayelerden kesitler sunan Pako'ya Mektuplar adlı belgeselde doğa, çevre ve hayvan sevgisi işleniyor. Yapımcılığını ve genel koordinatörlüğünü Sevgi Kartan, yönetmenliğini Andree Coşkun ve Erol Onur'un üstlendiği programa hayvanseverler de katkıda bulunabiliyor. Çevre ve hayvanlara duyarlıysanız, başınızdan geçen olumlu ya da olumsuz olayları, açık adresinizi ve telefon numaranızı yazarak pakoyamektuplar@trt.net.tr adresine ya da (0312) 490 95 08 numaralı faksa gönderebilirsiniz.