Giyinip kuşanıp duşun altına girmekten ne farkı var söyler misiniz?
Ya da habire kafamızdan aşağı kovayla su dökülmesinden?
Nesi romantik bunun?
İliklerine kadar ıslanmanın...
Dizine kadar suya batmanın...
Taksi bulamamanın...
Nesi romantik?
Özgürlüğümü alıyor bir kere elimden...
Beni yönetiyor.
Çok sevdiğim sokaklardan men ediyor...
Daha ne olsun?
‘‘Ama pencereden süzülen yağmur damlaları...’’ diyebilirsiniz.
Tamam da kaç dakika seyredebilirsiniz yağmur damlalarını?
Oysa saymadım kaç gün oldu şu yağmur başlayalı.
Siz bu satırları okuduğunuz sırada dinmiş olabilir ama bu yazı asla güme gitmeyecektir. Zira daha yolun başındayız. Önümüz yağmur. En az 6 ay.
Fakat her şerden bir hayır doğarmış; uzman kesilmeme az kaldı.
Çünkü meraklı yaptı beni bu durum. Bu kadar su boşaltımı için kaç bulut görev yapıyor?
Bir bulutun su kapasitesi nedir?
Suyunu boşaltan buluta ne oluyor?
Karadeniz ve Balkanlar'da ‘‘Bulut Dolum Tesisleri’’ mi var?
Bunları araştırıyorum.
Bugünlerde en sevdiğim grup Bulutsuzluk Özlemi. Bunu da bildirmiş olayım.
Dağılmış mıydı yoksa onlar? Hayır, bugünlerde pek takip edemiyorum da müzik piyasasını... Çok şöhretli olduğu söylenen fakat benim yüzünü ilk defa gördüğüm, hiçbir şarkısını duymadığım kadınlar peydahlandı mesela...
Neyse şimdi...
Bakın yine o ses!
Kendisi, için için yağsa bile arabalar ıslak zeminden geçerken ‘‘fışşş’’ diye bir ses çıkarıyor. Doydum artık bu sese. Kuru gürültü istiyorum. Fakat az sonra ben de aynı şeyi yapacağım. Yolları fışırdatacağım yani. Bir kebapçıya kapağı atmak niyetindeyim. Zira mutluluğun formülü benim için hakikaten çok açık.
Bir buçuk Adana
Kendimi şöyle bir yokladım da...
Tamam İzmirliyim, hatta kökenim de Girit... Zeytinyağı başımın tacı. Bardağa koyup içebilirim. Otlar falan da iyi...
Hele balık şahane.
Fakat ben önce kebapçıyım arkadaşlar.
Bunu keşfettim.
Bilmiyorum belki de Adana'dan göç etmişizdir Girit'e.
Ya da şart mıdır sevmek için aynı memleketli olmak?
Doğar doğmaz tadına bakmak?
Şart olsaydı topumuz nasıl sushici olurduk?
Sahi, ne sevdik sushiyi... Biraz daha gecikseymiş gelişi, yatırlara gidecekmişiz.
Neyse uzatmayayım, kebapçıyım ben. Hem ayırt etmeksizin hayvansever hem de kebapsever olmak çelişkili bir durum biliyorum ama oldu bir kere.
Fakat günümüz kebapçıları da başka türlüsüne imkán vermeyecek şekilde aldılar başlarını gidiyorlar. ‘‘I-ıh, sevmiyorum’’ diyecek hal bırakmadılar insanda.
Çocukluğumuzda mahalle aralarında mönüsü de dekorasyonu gibi mütevazı kebapçılar vardı. Bir yayla çorbası, bir lahmacun, bir de kebap. O kadar.
Ne kebabı? Ne bileyim ben, öyle kebap işte. Bir acılı bir acısız... Yoktu ki öyle 32 çeşit.
Sahipleri de gayet görgülü insanlardı genellikle. Misal, lahmacunun içine öyle görgüsüzce kıyma doldurmazlardı; yanlışlıkla kaçmış gibi tek tek sayılırdı kıymalar.
Diyeceğim benim kebabı sevişim içine girdiğimde La Fransız restoranına geldiğimi zannettiğim kebapçıların açılmasına denk geliyor. Aynı zamanda kebapların bir fırfırlısının icat edilmediğinin kaldığı dönemlere...
Bir de adeta ön sevişme tadında olan kebap öncesi ıvır zıvırlardır beni baştan çıkaran. Gerçi sonuç olarak ters bir durum var burada. Birini ne kadar uzun tutarsanız insanın o kadar iştahı açılıyor fakat kebapçı masasında öyle değil; bu faslı çok uzatırsanız midenizde kebaba yer kalmıyor.
Netice olarak kendimce birkaç kebapçı belledim, aralarında dönüp duruyorum.
En iyisi bunlardır demiyorum, Türkiye'deki bütün kebapçıları gezmiş değilim zira. Mesela Adanalılar hálá İstanbul'da yediklerimizin kebap olmadığını söylerler. Yazı Kebap'ın açılışının nedeni bu hatta. ‘‘İstanbullular kebap görsün’’ demiş sahibi.
Yazın Laila'daki yerine rezervasyonsuz gidilmiyordu. Alkent'teki kışlığını görmedim henüz.
Mahallemde Namlı var. Cefakár, vefakár Namlı'm... Kar kış kapıma getirir siparişimi.
Ve Hamdi. Geç buldum fakat çabuk kaybetmek niyetinde değilim. Siz de bir kebapsever olduğunuzu iddia ediyorsanız ve buna rağmen hálá Eminönü'ndeki Hamdi'yi keşfetmediyseniz o sıfat yakışmıyor size, haberiniz olsun.
E, yeter 3 tane. Koskoca jüri yok burada, 10 kebapçıyı sıralasın size...
MIŞ-MUŞ
Gribin ilacı sirke ve balmış.
İkisinin birlikteliğine kanser bile dayanamaz bence.
Konya Milli Eğitim Müdürü, kadın öğretmenleri dar kıyafetler giyerek öğrencileri tahrik etmemeleri hususunda uyarmış.
Çocukların aklında tahrik falan yoksa bile şimdi gelmiştir.