Vallahi dikkat ediyorum anne!

Kardeşim dedi ki: ‘Paranoyalarını yazsana... Çok komik.’

Ne? Komik mi?

Vay be!

İçimin kan ağladığı dakikalarda halime kıs kıs gülünüyor demek!

Teessüf ederim!

Gülen güledursun, geçenlerde bir psikiyatr ‘Biraz paranoya iyidir, tehlikelerden korur insanı’ gibi bir şeyler diyordu televizyonda.

Fakat ‘biraz’ın ne kadar olduğu önemli tabii, bunun farkındayım.

Ben birini anlatayım, siz karar verin, dozunda mıdır, değil midir...

Mesela iğne olmam gerekiyor... İğneci eve geliyor, iğneyi yapıp gidiyor. Ve ben, her seferinde ilacın tamamını zerk etmediğini düşünüyorum.

‘Neden?’ diyor evdekiler... ‘Adam ne yapacak enjektörün içindeki senden artan iki damla ilacı?’

‘Eve götürüp içecek mi?’

‘Ya da bi koşu gidip başkasının kalçasına mı saplayacak iğneyi?’

Bu sorularla elbet mantıksız bir durum çıkıyor ortaya.

Fakat misal, acelesi olduğundan ilaç tam bitmeden çekmiş olamaz mı iğneyi?

Ya da nedenini bilmediğim bir sebepten bana garezi olduğu için iyileşmemi istemiyor olamaz mı?

Olamazmış.

Aman Allah’ım!

Bunlar daima kazıklanmaya, aldatılmaya mahkûm!

İnsanlara bu kadar güvenmek... Her şey müstahaktır bizimkilere!



*



Zaten doğum esnasında karıştırıldığım hususunda da şüphem var. Aynı gün kimbilir kaç kadın doğum yaptı aynı hastanede...

Kim ‘Türkiye’de olmaz öyle şey’ diyebilir?

Dikkatsizlikten insanlar ölüp giderken benim karışmış olmam çok mu tuhaftır sorarım size? Ve tabii bütün bebeklerin.

Fakat tıpkı babama benziyorum neyse ki. Kardeşim de bana benziyor falan filan... Bu ihtimali böylece bertaraf etmiş oluyoruz.

Ama iğne konusunda ısrarlıyım. Kardeşimi de ikna ettim sonunda. Başımda bekleyip bakıyor enjektör boşaldı mı boşalmadı mı...

Şimdi ben paranoyak mıyım?

Paranoyak olsam kardeşime de güvenmem, onun kontrol etmesini kontrol edecek birini daha koyarım kaba etimin başına... Bir bakmışsınız iğnecinin arkasında bir kuyruk. ‘Son ütücü’ gibi ‘Son kontrolcü.’

*



Peki size daha önce apartmanın önüne park etmiş arabaların radyo antenlerine bakıp da bizi dinlemekte olan ajanların kapıya dizildiğini düşündüğümü anlatmış mıydım?

Ya faks sinyalinin aslında bana karşı yapılan bir düdük öttürme hadisesi olduğunu düşünüp boşlukla kavga ettiğimi?

Fakat bunlar sayılmaz. Teknolojiyle birbirimize yabancı olmamızdan kaynaklanan şeyler daha ziyade.

Ama oturduğum restoranda diğer masalardakilerden neredeyse ‘iyi hal káğıdı’ isteyecek kadar şüphecilikte ileri gittiğimi kabul ediyorum yine de. Gerçi buna da bir mazeretim var. Büyükleriniz okula, şuraya buraya giderken arkanızdan ‘Dikkat et evladım!’ diye seslenmedi mi hiç? Ben bunu biraz fazla ciddiye aldım sadece. Her şeye dikkat ediyorum. Budur yani.

MIŞ-MUŞ

1 Nisan’da yürürlüğe girecek olan yeni TCK’da kele kel demek bile suç sayılacakmış.

Daha ne istiyoruz, hükümet neşelenelim diye 1 Nisan şakasını ömrümüze yayıyor.

Kadının geni tutarsızmış.Bundan böyle mazeretimiz var hiç olmazsa.

Eli sopalı öğretmene ceza geliyormuş.

Yeni TCK’yla ‘sopa’ daha ileri yaşlara erteleniyor.

Uzan’ın adası kaçak çıkmış.Yakında ‘Uzanlar diye birileri yokmuş aslında, ortada gezenler sahteymiş’ derlerse hiç şaşırmam.

Türkiye’nin ‘yolsuzluk algısı’ zayıf çıkmış.

Fakat aynı konudaki ‘Allah vergisi’ durumumuz tartışılamaz!
Yazarın Tüm Yazıları