Türkiye’nin AB için baştan sona değişmesi gerekiyormuş. Hayır, hazır değişmişi yok mu bunun, bizde neden ısrar ediyorlar anlamış değilim.
Gerçi ısrar eden biziz ama onlar da olmaz deyip kestirip atmıyorlar. Demek çocukluğumuzdan beri duyduğumuz ‘Türkiye’nin coğrafi konumundan gelen siyasi önemi’ falan gibi laflar boşuna değilmiş.
Fakat nasıl değişecek baştan sona.... Koskoca bir ülkenin adeta yeniden tesisi gibi bir şey. Kıytırık dört katlı apartmanı depreme karşı güçlendiremezken... Bunda ‘Can benim canım’ deyip yarıda da bırakamazsınız, jandarma gibi bekliyorlar başımızda.
Hayır bari bir iki tane değişmesine gerek olmayan husus olsa... AB ‘Şunun şöyle şöyle olması gerekiyor’ dediğinde ‘A, bizde durum tam da öyle zaten’ diyebilsek... Fakat yok. Yani yasa üretim merkezi kursak bir tane, seri imalata başlasak yetişilecek gibi değil.
Hadi yasalar tamam diyelim. Çift vardiya falan idare ettik... Lakin ‘insan’ı ne yapacaklar.
Mesela romatizmaya iyi geliyor diye kuduz tilkiyi pişirip yiyenleri nasıl uyduracaklar AB’ye...
İstanbul’u sel aldığında ‘Ne yani, başkan burada olsaydı menfez mi açacaktı’ diyen belediyecilere...
Sazlık meselesi yüzünden kavgaya girişip kuş cennetini yakanlara...
Mafya babalarına ‘evliyam’ diyenlere...
‘Benim pisliğim pis değildir’ deyip tuvaletten çıkınca elini yıkamayanlara...
Çayı yağlı dudak ve parmak izli bardakla önümüze getirenlere...
Eli daima burnunda adamlara...
‘Bi şey olmaz’ deyip ‘bi şey’e sebebiyet verenlere...
Ne yapacaklar...
Bence her birimize birer ‘uyum hapı’ yutturmalılar. Başka türlüsü zor. Hatta imkánsız.
Duygu yumaklarım benim
Geçtiğimiz hafta Hürriyet Pazar’da Sibel Arna ve Savaş Özbey’in tur rehberleriyle yaptığı röportajları okuyunca Türk erkeğini sarıp sarmalama, bağrıma basma isteği hasıl oldu bende. Seks turizmine giden Türk erkeği o kadına áşık olup dönüyormuş.
Senelerdir şikáyet ederiz oysa... Akıllarının aşktan ziyade sekste olduğundan dem vururuz. Gerçi bu hálá doğru. Baksanıza ta Rusya’ya gidiyorlar bu iş için. Hiçbir kadın yapmaz. Şahsen bana ‘Kevin Costner seni bekliyor’ deseler şuradan Küçükçekmece’ye kadar bile gitmem. Fakat erkekler öyle değil işte. ‘Kuzey Kutbu’nda kadına benzer bir yaratık görüldü’ deseniz bakmışsınız yola dökülmüşler.
Uzatmayayım, meğer erkeklerimizde bunun yanı sıra áşık potansiyeli de mevcutmuş. Sen kalk, sırf bir gece sevişmek için anlaştığın, bu işi meslek edinmiş kadına áşık ol! Canlarım benim. Hakikaten gözlerim doldu. Aşk böceklerim, duygu yumaklarım benim.
Fakat üstünde biraz düşününce... Bu yine aşktan ziyade, neredeyse sokakta çarpıştığı kadına bile ‘Sen benimsin lan!’ deme eğiliminin bir tezahürü olmasın?
Türk erkeği ‘sahip olma’ya kurgulanmıştır zira. Hani turistik gezi için şehrin kalesine girse tepesine bayrak dikmeden çıkmaz desem abartmış olmam. Bu bahsi geçen mevzu da bu hesap olabilir.
Neyse gençler öyle değil artık. Gerçi onların durumu da başka türlü bir içler acısı ya... Neredeyse evlenirken bile nikáhı başkasının üstüne yapacaklar ki kızın sorumluluğunu almasınlar. Diyeceğim ikisinin ortasını bulan bir kuşak yetişmedi. Oradan buraya atladık.
Yani netice olarak bi koşu gidip áşık olup geldiği söylenen erkeklerin hissettikleri gerçekten aşk mıdır, yoksa geleneklerden gelen ‘Bi kere yattık, helálim oldu’ duygusu mudur bilinmez.
MIŞ-MUŞ
Memura maaş zammı tiryakiden çıkacakmış.
Kim derdi ki ‘haram’ bir gün hayırlara vesile olacak...
Diyarbakır Karapınar Belediyesi’nde çalışan işçiler eşlerini döverlerse maaşlarının yarısı kesilecekmiş.
Şimdi de ‘Parasıyla değil mi...’ diyebilirler.
En hızlı Taylandlılar sevişiyormuş. Ama en uzağa biz gittik. (Bakınız ‘Duygu Yumaklarım Benim’ başlıklı yazı)
Yunanistan, pahalı ve halkın sinirini bozuyor diye askeri tören düzenlememe kararı almış.
Bakarsınız komşuda pişer bize de düşer.
Hızlı trenin makinisti ‘Kaza günü ilk kez hızlı tren kullanıyordum’ demiş.
Bizim toplum olarak benzer itirafları duyuşumuz ise ilk değil, son da değil.