‘Uyumak yalnız yapılan bir eylemdir. Seksten sonra olsa bile.’
Jack Nicholson’ın ‘Aşkta Her Şey Mümkün’ adlı filmdeki felsefesiymiş bu. Bizim Kelebek, bu felsefe üzerine küçük çaplı bir araştırma yapmış geçenlerde... Türklerin yatak ayırmadığı çıkmış ortaya.
Şaşardım zaten aksi çıksaydı.
Siz hiç sinemaya yalnız gidebilen birine rastladınız mı bugüne kadar?
Veya restorana, kafeye?
Mum ışığında akşam yemeği yesin bir başına demiyorum. Hani çarşıda falan, iki işinin arasında otursun bir yerde karnını doyursun... I-ıh. İlla yanında biri olacak. Kişi başına iki büfe düşmesinin nedeni de bu. Sırf ucuzluğundan değil tercih edilmesi. Tek başına lokantaya oturmaktan koruyor bizi büfeler.
Yolda yalnız yürüyenler aldatmasın sizi. Mutlaka az önce biri çıkmıştır kolundan. Ya da az sonra biriyle buluşacaktır.
Duymuşsunuzdur, akrepler için ‘Çift gezer’ derler. Yani evinizde akrep gördünüz mü bilin ki bir yerlerde eşi vardır. Diyorum ki akrepler de bizim için aynı şeyi söylüyorlardır:
‘Türkler çift gezer.’
Umumi yerlerde dikkat edin, kadınlar tuvalete beraber giderler. Biri ötekinin çantasını tutar kapıda. Bir yandan da dedikodu yaparlar, biri içeride, öteki dışarıda.
‘Evde yalnız sıkılmıyor musun?’
Dünyanın başka yerinde, birinin ötekine bu soruyu sorduğu duyulmuş mudur?
Benim en sık duyduğum soru bu. İki kişi olanlar ne yapıyorlar çok merak ediyorum. Sarılıp dans mı ediyorlar artık, pişti mi oynuyorlar...
‘Sohbet ediyorlardır’ diyeceksiniz. Haklısınız. Çenelerin bir saat bile durması hayal edilemez bizim memlekette.
‘Bana gelsene, televizyon seyrederiz.’
Bu var şimdi bir de. Gerçi bu sözün başka bir boyutu da var. Erkekler kadınlara söylüyor daha çok. Ünlü ‘Pul koleksiyonunu gösterme’ hadisesinin yerini aldı. Neyse... Hal böyle olunca kimse Türklerden yalnız uyumasını beklemesin.
Bu işin özünde paylaşmayı sevmek yatıyor tabii. Terlemeyi, horlamayı, gaz çıkarmayı; kremli yüzleri, bigudili saçları paylaşacağız illaki.
Türk’üm, doğruyum, paylaşırım!
Onun için evlilikler tadından yenmiyor zaten.
Yosun kokusu
Türkiye yoruma doymuyor.
Seçim bitti, seçilen seçildi, yıkılan yıkıldı... Pardon yıkılan yok. Diyeceğim analizler, sentezler, tespitler bitmedi, bitmez de.
Madem öyle, gel böyle, bir tane de benden. Yalnız gözünüzü dört açın, böylesine başka yerde rastlayamazsınız.
CHP’nin nerelerde seçimi kazandığına dikkat ettiniz mi hiç?
Hemen hatırlatıyorum... Çanakkale, İzmir, Muğla, İçel, Sinop, Trabzon, Artvin, Kırklareli.
Nedir bu illerin ortak özelliği?
Hepsinin deniz kenarında oluşu.
Birkaçının kendisi olmasa da ilçeleri denize sıfır.
Yani bu demektir ki YOSUN KOKUSU SEÇMENİ SOLA ÇEKİYOR.
Siz bunu görüşleriniz doğrultusunda değişik şekillerde ifade edebilirsiniz tabii.
Misal,
YOSUN KOKUSU SEÇMENİN AKLINI BAŞINA GETİRİYOR.
Ya da
YOSUN KOKUSU SEÇMENİ SERSEM EDİYOR.
Her neyse... Tespitim budur ve de önemlidir. Kaydedin bir kenara.
Bir başka sol parti. DSP’nin de aldığı üç ilden ikisinin Karadeniz kıyısında olması düşüncemin doğruluğunu pekiştiriyor.
İkinci tespitimse birinciye bağlı olarak Antalyalı ve Samsunlu seçmenlerin burunlarının tıkalı olduğudur ki oy verirken başka kriterler söz konusu olmuştur demek.
Sağı solu, altı üstü AKP’ye kesmiş olan, Eskişehir’de de seçimi DSP’nin kazanmış olmasını ise Porsuk Çayı’nı bağlıyorum. O da bir nevi deniz. Neticede ikisinin de hammaddesi su.
Hayır efendim! Hiç de saçmalamıyorum. Bugüne kadar kimsenin dikkatini çekmediyse bu hususlar, ne yapayım yani? Tespitimi içime mi atayım?
Hem siz durun... O kulaklarınız neler duyacak daha... Benim yorumumu mumla ararsınız.
MIŞ-MUŞ
Derviş ‘Sıkıntılıyız’ demiş. O sizin şahsi sıkıntınız.
Tayland Başbakanı’nın kızı McDonald’s’ta çalışıyormuş.
Ne var yani, bizimkiler de McDonald’s’ın memleketinde okuyorlar.
Erdoğan Annan’a, ‘Kıbrıs yüzünden seçimde altı puanım gitti’ demiş.