İş tecrübesini kastetmiyorum elbet. O iyidir herhalde. Yoksa neden habire ‘tecrübeli eleman’ arasınlar.
Ama misal, tecrübeli bir áşık nasıldır? Hem kendi açısından hem karşıdaki için...
Ya da ‘tecrübeli áşık’ olmak mümkün müdür?
Yani bir defadan fazla áşık olduğunda insan, artık hakikaten áşık mıdır? Üçüncüde dördüncüde de...
Yoksa tecrübe her şeyi berbat mı etmiştir... Aşkı yemiş bitirmiş, bir kendisi mi kalmıştır orta yerde...
İnsan ne zaman, nasıl canının yanacağını bilince kendini bırakır mı artık ilkinde olduğu gibi...
En şiddetlisinin bile bittiğini yaşayıp gördükten sonra inanabilir mi bir daha ‘büyük aşk’ yaşadığına...
Hangi yollardan geçip nereye varacağını bilmek hevesini kırmaz mı insanın... Heyecanını yok etmez mi...
Ne yapması ya da yapmaması gerektiğini artık öğrendiğinde hálá ‘áşık’ denilebilir mi birine... Bilmeler, öğrenmeler biraz robotlaştırmaz mı insanı... Oysa doğala en yakın olduğu hal değil midir insanoğlunun áşık hali...
Yani kısacası, tecrübe kazanırken bir yandan da aşkı kaybetmiyor muyuz?
Aksi halde en son aşkımız en mükemmeli olurdu.
Bütün ilişkilerden toplayıp getirdiklerimizle şahane bir yeni ilişki bina ederdik.
Ama belki de kabahat ‘tecrübe’de değil, ‘hafıza’dadır.
İnsan her seferinde düğmeye basıp hafızayı sıfırlıyor galiba.
Her defa ‘toy’ olarak başlıyor.
Tam öğrenmişken... Hadi yeniden.
Peki ama hafızayı siliyorsa her seferinde, kısaca ‘kaşarlanma’ denilebilecek o hal nasıl oluşuyor?
Benim kafam karıştı.
Zaten lüzumsuz bir konu. Yani gençler açısından. Sezen Aksu’nun ifade ettiği gibi biz ‘Lale Devri çocukları’yız. Aşk şarabından içen son şanslılardan...
‘Laila Devri çocukları’, ‘Abi ne diyo bu yaaa’ diyorlardır şimdi.
Bir şey dediğim yok çocuklar, siz devam edin rica ederim! Her kuşağın bir geyiği var, bu da bizimkisi.
MIŞ-MUŞ
Isparta Valisi, ‘Orhan Pamuk iyi bir romancı değil’ demiş.
Kendisi iyi bir eleştirmendir!
Büyümede dünya rekoru kırmışız.
Fakat değişik bir büyüme... Bir yanımız ‘Kalk gidelim’ derken, öteki yanımız ‘B.k yeme otur’ diyor.