BİLMİYORUM size de oluyor mu... Ani fark etmeler yaşıyorum. Mesela en son yatak denen şeyin rahat bir uyku çekmeye hiç de müsait olmadığını fark ettim.
Çocukluğumdan beri uğraşır dururum oysa. Rahat bir yatış pozisyonu sağlamak amacıyla, çeşitli yerlere, çeşitli kalınlıkta yastık takviyesi yapmak suretiyle yatağımı habire yeniden yapılandırırım. Ama işte yatakların aslında insan vücudunun uyurken almak istediği şekillere uygun olmadığı hükmüne yeni vardım.
Belki de cüret edemiyordum. Öyle ya, bir uyumsuzluk söz konusu olsaydı benden önce fark eden birileri çıkmaz mıydı? Ve de çoktan çaresine bakılmaz mıydı?
Fakat insan, yaşı ilerledikçe her şeye cüret edebiliyor. Gençlikte herkes gözde büyütülüyor; herkes çok şey biliyor, işini çok iyi yapıyor zannediliyor. Ya da böyle olması şiddetle umut ediliyor. Sonra, zaman içerisinde, insanlar elbirliğiyle yüzünüzü kara çıkara çıkara öyle hale geliyorsunuz ki işte benim gibi yatak olayını atlamış olabileceklerini düşünebiliyorsunuz.
***
Uzatmayayım, yatak aslında kanepe gibi olmalı. Zira insan uykusunda kolunu bacağını atacak bir yer arıyor. Ve şimdiki halde bulamıyor. Dediğim gibi açığı yastıklarla kapamaya çalıştım bunca zaman ama olmadı. Hiçbiri koyduğum yerde durmadı zira.
Şöyle tarif edeyim hayal ettiğim yatağı. Yine mevcut yataklar genişliğinde ancak iki yanı kanepenin sırtı gibi olacak. Fakat o kadar yüksek olmayabilir. Bacak atacağız dediysek uykumuzda engelli koşuya çıkıyor da değiliz.
Lütfen bana ‘Bekár olduğun için bacak atacak yer bulamıyorsun’ gibi kötü bir espri yapmayın! Bacağımın altında kıpraşan, terleyen, öksüren, en önemlisi seyyar bir şey istemiyorum. Hem işi sulandırmayın, ben hakikaten çok ciddi bir ihtiyaçtan söz ediyorum. Bu gece yatakta dikkat edin kendinize, aynı ihtiyaç içerisinde olduğunuzu fark edeceksiniz.
***
Sonra şemsiyelerden şikáyetim var. Sapı orta yerde. E, ben de orta yerde durmak istiyorum ki ıslanmayayım. Diyeceğim ikimize de dar geliyor o orta kısım. Sap mümkünse kenara kaysın. Nasıl olur bilmem ama bir yolu bulunur elbet. Tasarımcılar sağ olsun.
Klozetler için de bir önerim var. Şıklıklarına bir diyeceğim yok; geçen gün de yazdım, getir salonun ortasına koy! Fakat estetik hususunda tavan yapmasına rağmen hálá üstünde uzun uzun oturulacak kadar rahat değil hiçbiri.
‘Ne işimiz var uzun uzun?’ demezsiniz herhalde. Artık orada kahve çay içildiğini, gazete kitap okunduğunu siz yapmasanız da duymuşsunuzdur. O halde niçin tıpatıp bir koltuk şeklinde olmasın? Sırtıyla, kol dayama yerleriyle, bardak, fincan, kül tablası koyacak kısımlarıyla falan... Hatta çiftler için iki kişilik kanepe şeklinde olanı bile düşünülebilir. Her işi beraber yapmayı severiz ya... Bir tek orada ayrı düşülüyordu, o da bitsin!
Size dedim ama ben sulandırdım işi sonunda. Fakat hakikaten tasarımcılara bu üç nesne üzerinde düşünmelerini öneriyorum.
NOT: Bebek Parkı’nda bir hafta önce Golden Retriever türü bir köpek bulundu. Sahibi, karnesiyle gelirse alabilir. (0212 227 72 65)
MIŞ-MUŞ
Erdoğan, Erzurum’da karın üstüne kırmızı halı seren bürokratlara kızmış.
Asla vazgeçmezler, bir dahaki sefere kırmızının tonunu değiştirirler, o kadar.
*
Almanya’da gençleştirme etkisi olan bira piyasaya sürülmüş.
Gerçi göbek de biraz yaşlı gösterebilir ama...
*
Erdoğan, çiftçiye ‘Millet size mi çalışacak’ demiş.
Doğru. Zaten milletin kapasitesi ‘bankacı’larla falan dolu.