Paylaş
Sonbahara birşey kalmadı. Ayva tatlısı özledim doğrusu. Ayva reçelini de çokça yapmalı bu sene. Gül reçelini az yapmışım, yazın sonuna yetmedi.
* * *
Radyonun sesini biraz kısmalı, balıkçı Agop'u kaçıracağım yoksa. Gerçi o pencerenin önünde bana sesini duyurana kadar bağırır ama...
Ne güzel şarkıdır bu...
‘‘Aşıkından sen nasıl bıktın?
Neden ettin teláş?
Sızlıyor kalbim
Gözümde dinmiyor bir láhza yaş.’’
* * *
Bu sıcaklar da bunalttı. Kış gelse artık. Salepçinin sesiyle uyanmayı özledim. Keten heyvacıyla bozacının sesini de... Özledim özlemesine de az iş değil kışa hazırlanmak.
Bu yıl yünlüleri erken çıkarıp iyice havalandırmalı. Geçen yıl kış ortasına kadar naftalin kokusuyla gezdiydim.
* * *
Yataklar pestil gibi olmuş. Pamuklarını attırmalı. Sahi bizim hallaç nerelerde acaba? Adamcağız romatizmadan bacağını zor büker olduydu.
* * *
Yorgan yüzleri de yenilenmek ister. Hele biri annemin gelinliğinden kalma. Mösyö Ishak'ta pırıl pırıl satenler gördüm. Vişne çürüğü, gül kurusu...
* * *
Kardeşimin gönlünü yapayım da patlıcan - biber dizerken bana yardım etsin. Kış ortasında kızartma istemeyi bilir ama. Tamam, bamya dizmekten ben de sıkılıyorum.
İnsanoğlu tatminsiz oldu. Koca yaz ye yiyebildiğin kadar. Kışın sebze mi yok? Lahanası var, pırasası var... Yok! İlla doğaya karşı gelecek kışın bamya yiyecek.
* * *
Demin ‘‘patlıcan’’ deyince aklıma geldi. Bu yıl çok şükür mahallede hiç yangın çıkmadı. Rahmetli anneannem yangınların kadınlar patlıcan kızartırken çıktığını söylermiş. Annemden bunu duyduğumdan beri dikkat ettim, hakikaten kaç tane güzelim köşk çıra gibi yandı gitti. Hepsi de patlıcan mevsiminde.
* * *
Hah! Yoğurtçu geçiyor. Yoğurdumuz taaa Çatalca'dan. İnşallah yumurta da getirmiştir. Bu saat oldu balıkçı Agop'tan ses çıkmadı. En iyisi akşama bol domatesli bir menemen yapmak. Bir ay sonra bu kan kırmızı domatesi nerde bulacağız? Salataya doğruyorum elimden kokusu çıkmıyor vallahi. Yanına bir de erişte yaparım. Aman unutmayayım, haftaya ablamlara yatıya giderken erişteyle tarhana götüreceğim. O bu sene ikisini de yapmadı.
* * *
Zavallı yoğurtçu yıllardır o sırığı taşımaktan omuzları çöktü. Sokak genişliklerinin yoğurtçunun sırığı ile belirlendiği doğru mu acaba?
* * *
Daha salça yapılacak, turşu kurulacak. ‘‘Turşu’’ deyince, zerzevatçı bana turşuluk domatesle salatalık getirecekti. Eli kulağındadır. Her gün aynı saatte bir eşek yükü zerzavatla sokağın başında görünür. Bazen az bazen çok oyalandığı olmaz mı sokağın birinde? Çerçi de öyle. Onu gör saatini kur. Çerçiden bir beyaz makara bir de dikiş yüksüğü alınacak. Zayıfladım mı ne, eski yüksük parmağımda durmaz oldu.
* * *
Halıları da tozuyla kaldırdıydım. Sıcaklar geçmeden avluda iyice bir yıkayıp kurutmalı. Yakup Efendi'ye de odunları kestirip torbalara doldurmalı. Ağaçlar uğuldamaya başlayıp da kapıyı bacayı kapatıp eve girdiğimizde herşey hazır olmalı.
* * *
Sahi, kış gelse artık. İbrahim Efendi'nin pestillerini de özledim. Okulların açılmasıyla bakkal dükkánını yine tepeleme doldurur. Defterler, bayraklar, elişi, krepon kağıtları mürekkep hokkaları, önlük yakaları...
* * *
Aman, kalaycının sesini duyarsanız haber verin. Tencereleri limon kabuğuyla ova ova bir hál oldum. Kalaycı onları bana pırıl pırıl yapar.
* * *
Ramazan bu sene Aralık’ın kaçında? Pidenin kokusu burnumda. Şöyle bol kıymalı. Yanında ayran. Ama ben üzüm hoşafıyla daha çok seviyorum. Hoşaf pilavla da iyi gider. Hele sahurda.
* * *
Evet evet, kış gelse iyi olacak. Sıcaktan el işi bile yapamaz oldum. Kediler perdelerin dantellerini lime lime yapmışlar. Onlar mangalın başında uyurken ben de dantelleri yenilerim.
* * *
‘‘Kış’’ deyip duruyorum ama kış gelince de ‘‘yaz’’ı özlerim. Hele şu avlu keyfini... Serin serin asma altını... Sahi, iki kova suyla tozunu akıtayım da Madam Elefteriya'yla Hatice Hanım'ı kahveye çağırayım.
* * *
Oh! Şu kaynayan çamaşır kokusuna bayılıyorum. Yalnız çivit az geldi galiba. İbrahim Efendi’de vardır. Gitmişken biraz da Trilye zeytini alırım. Artin Usta'ya kadar uzanıp ayakkabımın sallanan topuğunu çaktırsam iyi olacak.
* * *
Ah! İşte en sevdiğim ses. ‘‘Kaymaaaak dondurma.’’
- Fadime 3 tane fincan al koş. Benimki kaymaklı olsun, limon koydurma.
* * *
‘‘Zırrrr!’’
- Bu ne sesi? Bizim kapı tokmağına ne oldu? Fadime sen misin? Dondurma aldın mı? Bu elindekiler ne? İbrahim Efendi bunları nerden bulmuş?
- Kusura bakma ablacım seni uyandırdım. Anahtarı almayı unutmuşum. Sabah sabah ne dondurması? İbrahim Efendi de kim? Bunları marketten aldım, temizlik malzemeleri. Sen iyi misin? Dondurma istiyorsan markette kutudakilerden var. Hasta mısın? Ben sana bi nescafe yapayım da aklın başına gelsin.
- Hayır, hiçbir şey istemiyorum. Dur! İstiyorum. Dolapta dondurulmuş, kutulanmış, vakumlanmış, paketlenmiş, yani ‘‘ambalajı var, ruhu yok’’ ne varsa bir torbaya doldur at. Bir müddet gözüm görmesin. Birşey daha istiyorum. Bana rüyamdaki yoğurtçuyu bulun!
Mış muş köşesi
Zeki kadın genç kalıyormuş.
Adaletsizliğe bakar mısınız? Bazıları hem aptal hem de yaşlı. İyi ki o tarafta değilim.
İstanbul'da çirkin bina kalmayacakmış.
Hayrola? Deprem mi geliyor?
On erkekten biri iktidarsızmış.
Etraftaki bunalımlı kadın sayısına bakınca geriye kalan dokuzunun da iktidarı nasıl kullanacaklarını bilmedikleri anlaşılıyor.
İtalya'da kaynanalara ‘‘Evli çocuklarına karışmama’’ konusunda kurs veriliyormuş.
Bizim kaynanalarımızı kurs murs yoldan çeviremez. Onlar dünyaya ‘‘Her b.ka maydanoz olma’’ ya kurgulanmış olarak geldiler.
FP'li Hüseyin Arı öpüşmenin sağlığı tehdit ettiği konusunda meclise önerge vermiş.
Beyefendi sizi oraya memleket meselelerinin halli için gönderdik ve bunu yaparken asla ‘‘öpüşme’’ konusunda bir meclis kararı beklentisi içinde değildik.
Paylaş