Perde arkası

Bir şeyden zevk almak istiyorsanız, o şeyin içyüzünü bilmeyeceksiniz. Yıllar içerisinde böyle bir kanaat oluştu bende.

İnsanları da yakından tanımayacaksınız. Tanıdıkça daha çok sevdiğim pek az kimse olmuştur bugüne kadar. Ha, sizin engin hoşgörünüz varsa bilmem.

Esas şu içyüzü meselesi... ‘Perde arkası’ daha doğru tabir galiba. Her neyse...

Mesela şarkıcı olmayacaksınız. Oldunuz diyelim... Asla bir müzikli mekána gidip doya doya eğlenemezsiniz artık. Şarkıların ne hüznüne ne coşkusuna kaptırabilirsiniz kendinizi... Ne de mumların aydınlattığı mekánın büyüsüne... Az önce orada komilerin çatallarla bardakları parlattıkları gelir aklınıza...

‘Sizin için varım’ der sahnedeki sanatçı... ‘Bütün şarkılar sizin için.’

‘Tabii tabii’
dersiniz, az önce kuliste para pazarlığı yapılmış olduğunu düşünürken.

Sayarsınız, bu kaçıncı şarkı... ‘Yorulmuştur şimdi...’ Yüzünden anlamaya çalışırsınız, memnun mu değil mi... Kemancıya ters mi baktı, tesisata mı taktı... Kendiniz sahne alsanız daha az yorulursunuz.

Oysa bu işlere bulaşmış biri değilseniz ne güzel eğlenirsiniz. Farkına varmazsınız ki sazların şarkıları televizyondaki maça yetişmek için biraz hızlı çaldıklarının...

*

Bir filmde rol almışlığınız da olmayacak ki televizyonun karşısına yayılıp dizilere kaptırabilesiniz kendinizi.

Aksi halde adam kadını terk etmiş giderken ‘Yönetmen tam burada ‘Arkanı dönüp uzaklaşıyorsun’ demiştir’ diye düşünürsünüz. Ya da ‘Kadının yüzüne kötü ışık vermişler, şiş çıkmış.’

Gerçi bunlar herkesin bildiği şeyler... Ama göz görmeyince insan kendini bal gibi de kaptırabiliyor. Yoksa kerli ferli adamlar ‘Amil Bey’e fazla eziyet etmeyin’ diye yolumu keserler mi?

*

Kafe, restoran, bar vs. işleten arkadaşınız olmayacak.

Arkadaşlar bir süre sonra birbirlerinin işlerine vákıf olduklarından sonunda öyle bir kıvama gelirsiniz ki gittiğiniz herhangi bir mekánda garsona ‘Ben müesseseye yük olmayayım, azıcık peynir ekmeğiniz varsa bana yeter’ diyebilirsiniz.

Bir tabak yemeğin önünüze ne şartlarla geldiğini bilmediğiniz günleri özlersiniz.

Bir bardak suya şükreder hale gelirsiniz. Zira bilirsiniz ki aşçı izinli değilse bulaşıkçı kaçmıştır, bulaşıkçı kaçmadıysa dolap arızalanmıştır vs. Haftanın üç-dört günü hepsi birden olur.

Falanca yemeği hazırlamak öyle meşakkatlidir ki... Sabit giderleri o kadar yüksektir ki... Zaten öyle az kazanıyorlardır ki... Ki oğlu ki. Lokmalar boğazınıza dizilir.

*

Gazete işine de bulaşmayacaksınız. Yoksa o kahve eşliğinde keyifli okumalarınız son bulur. En azından köşe yazarlarına burun kıvırma lüksünüz kalmaz. Öyle hemen bilgisayarın başına oturup eleştiri döşenmeler falan... Eliniz varmaz.

Bir de artık bazılarının ‘samimiyet’ini yememe durumu hasıl olur ki en kötüsü budur.

Dediğim gibi... Tadınızın kaçmasını istemiyorsanız hiçbir şeyin arkasına geçmeyeceksiniz.

Unutmadan yazayım dedim

Gerçi önümüzde seçim falan yok ama elimdeki ‘Oy vermeyeceğim politikacı tipi’yle ilgili özellikler listesine bir madde daha ekledim de şu sıralar... Seçime kadar araya bin türlü mevzu girer, unutur giderim, aklımdayken belirteyim.

Kucağına çocuk alan politikacıya oy yok benden!

Hani kameraları görünce en yakındaki çocuğu kapıp hoplatmaya başlıyorlar ya...

‘Bakın sevgi doluyum!’

Fakat ben art niyet dolu olduğumdan mıdır artık, bunu çok ucuz bir şov olarak görüyorum. Haliyle çabaları ters tepmiş oluyor.

Hayır ‘çocuk’ diye deli olduklarını bilsem... Hakikaten çocuk görünce kucağına alıp sevmeden duramayan insanlar vardır... Fakat işte adamın adı çıkacağına canı çıksın, politikacılarınkine inanasım gelmiyor. Ayrıca bu vesileyle yaratıcılıktan ne denli yoksun olduklarının sinyalini verdikleri için de oyumu alamayacaklar.

‘O kucakladı, ben de kucaklayayım.’

İnsan kafa yorar, yeni bir şey bulur... Demek ‘icraat’ta da birbirlerini taklit edecekler. Zaten ediyorlar da. Şöyle köklü reformlar mı gördü bu gözler... AB’nin ittirip kaktırması da olmasa.

MIŞ-MUŞ

Hareketsiz oturmak kasları imha ediyormuş.

Allah’tan umut kesilmez, ortada kas kalmayınca imha sırası yağlara gelir belki.

Koyunlar birbirlerine baka baka stres atıyorlarmış.

Pek farkımız yok; biz de aynı yolla depoluyoruz.

Milli Eğitim Bakanı ‘Güncele duyarsız eğitim artık bitti’ demiş.

Biri beni çimdiklesin!


DÜZELTME

Perşembe günü ‘Süleymanoğlu’ adıyla mail atan okuruma verdiğim cevapta, doğrusu ‘Evliliklerde boşanmayı istemeyen tarafın daha çok kadın olması da bu yüzden zaten’ olan cümle, ‘Evliliği istemeyen tarafın daha çok kadın olması...’ şeklinde çıkmıştır. Haliyle cevabın diğer bölümüyle bir çelişki oluşmuş ve ortaya manasız bir durum çıkmıştır. Düzeltir, manalandırırım efendim!
Yazarın Tüm Yazıları